“Yasa mı? Kimin için? Neyi berkitir yasa?”
İsmet Özel
6 Şubat tarihinde gerçekleşen Kahramanmaraş depremleri elbette bize birçok şey göstermiştir. 1939 bunalımından sonra sosyalizm korkusu ve azalan talebi arttırmak niyetiyle ortaya çıkan sosyal devletin bütünüyle tasfiye olduğunu göstermiştir. Devlet anadan üryandır. Vergi yoluyla artı değeri sermaye lehine yeniden dağıtma ve güvenlik aygıtı niteliklerinden başka neredeyse hiçbir vasfı kalmamıştır.
Yukarıdakiyle birlikte düşünmeden pek manasız kalan, ama onla birlikte anlamı ortaya çıkan, liyakatsızlık, bilimsizlik, tek adamlık eleştirileri de malumdur. Liberaller, sosyal demokratlar, milliyetçiler İlber Ortaylı ile Celal Şengör’ün ağzından bu rejimin “cehaletine” hayret ededursun, Komünist Manifesto’dan beri biz çok hayret etmiyoruz. İktidarın cahilliğine akıl sır erdiremeyenler, klasik eserleri okuduklarında İlahiyat mezunu birinin AFAD Afetlere Müdahale Genel Müdürü olması gibi “liyakatsız” atamaların, aslında sermaye iktidarının çıkarlarını, toplumun genel çıkarı gibi göstermeye dayalı ideolojik mücadelesinde ne kadar “liyakatlı” bir tercih olduğunu anlayacaklardır. Bir kamu kurumundaki bir genel müdürün liyakata uygun atanmış olmasına, ne zamandan beri “yoksulların çıkarlarını gözetmesi” dikkate alınarak karar veriliyor? Veyahut soruyu şöyle soralım, gerçekten o işin okulunu okumuş birinin o kurumun başına gelmesi, yoksulların çıkarına uygun olarak hareket edeceğini garantiliyor mu? Depreme dayanıksız evlerin projelerini imzalayan mühendisler, mimarlar diplomalarını kasaptan almamışlardı herhalde?
AKP iktidarının bilime kulak vermediği söyleniyor. E öyleyse bunu söyleyen liberaller şuna bir cevap vermeli: Hangisine? Jeoloji bilimine mi, Ekonomi bilimine mi?
“Her ikisine de” seslerini duyar gibiyiz ancak tartışmamıza izin verin. Jeoloji bilimi, depremin nerelerde olabileceği, ne zaman gerçekleşebileceği, diğer başka bilimler de buna uygun evlerin nasıl yapılması gerektiği, nerelere ev yapılması, nerelere ev yapılmaması gerektiği konusunda konuşuyor, söz söylüyor, uyarıyor.
Ekonomi ‘bilimi’nin de anlatacakları var. Piyasada fiyatlar, arz ve talep kanununa göre, serbest olarak belirlenir. Veya belirlenmelidir. Bu kanuna uymak için ise mülkiyetin özel olması gerekir. Böylelikle rekabet oluşur, ve piyasanın görünmez eli, fiyatları en avantajlı, verimli seviyeye getirir. Sonrası işte, maliyeti azaltmak (çünkü müteahhidin piyasada rekabet edebilmesi için, diğerlerinden daha ucuza mal satması gerekir) niyetiyle inşaattan mal kaçırma, kaçak kat çıkma, kolon kesme… Bu rekabetin sürekli olarak fiyatları düşürmesi, inovasyona teşvik etmesi dolayısıyla refah getirmesi gerekiyordu öyle değil mi?
Ölüm getirdi. Ekonomi biliminin çağrıları en son dün 3.5 şiddetindeki depremde, madende çalışırken göçük altında kalıp ağır yaralanan, kaldırıldığı hastanede ölen madenci Arif olmak üzere, 6 Şubat’daki depremden beri resmi olarak Türkiye’de 44.218, Suriye’de 6.680 insanı öldürdü. Anlaşılan ekonomi bilimine gayet kulak verilmiş çünkü devlet serbest piyasanın işleyişine çomak sokmak bir yana, onu desteklemişti. İmar afları, inşaat teşvikleri öyle gösteriyor. Bu kadar ‘serbest’ bir inşaat ‘yeni dünya’da belki birkaç başka yerde daha görülmüştür.
Buna karşı getirilen “serbest piyasa olsun ama insanlar ahlaklı da olsun” hayalleri çok ilginç. Müteahhidin ahlaksız olduğunu nereden çıkarıyorsunuz? Onun ahlakı paradır sizinki de öyle değil miydi? Sizinkinin aksine onun ahlakının önünde 50.808 ölü duramaz. Bir Ortak Yayın açılır, kazandığının zekatını bağışlar, yoluna devam eder.
Tek adam rejiminin bütün bunların sorumlusu olduğu söyleniyor. 99 Depremi’nde henüz doğmamıştım fakat internete erişimim var, ayrıca başkanlık sistemini getiren 2017 referandumunu da hatırlıyorum. Bugünkü düzeniçi siyasi partilerin her biri 99 öncesi Türkiye siyasetine de yön veren ekiplerden oluşuyor. Tabelayı değiştirince sorumluluğu bıraktıklarını sanıyorlarsa yanılıyorlar. Piyasayı serbestleştiren, dolayısıyla inşaatı serbestleştiren ‘Ekonomi biliminin’ dünya çapında en çok alıntılanan profesörlerinden Darom Acemoğlu yeni CHP’nin ekonomi danışmanlarından. Gördüğüm kadarıyla zaten Kemal Derviş de hala partiye üye. Olmasa bile onun yörüngesinden şaşılmadı. “Ekonomi bilimine” karşı savaşan devrimcileri öldürmek üzerine özel olarak görevlendirilmiş Milliyetçi Hareket Partisi’nin Erdoğan karşıtı olan fraksiyonu İYİP de tabii ki tavsiyeleri dinliyor ve bilimin savunusunu yapıyor. Babacan ile Davutoğlu da AKP’yi eleştirmekten geri kalmıyorlar. Yıkılan evlerin çoğunlukla ‘2019’ sonrasında yapıldığına dair elimizde bir veri olmamasına rağmen.
Muharrem İnce’yle Ümit Özdağ da Suriyeli avında. Şu sıralar Arap Levhasını geri itiyor olabilirler.
200 yıldır hayret etmeyişimiz, öfkemizin artmaması, olaylara şaşırmamamızdan kaynaklı değil. Hayret etmiyoruz çünkü bu yaşadığımız ilk katliam değildi. Düzenin liyakatının güçlü olduğunu, öyle olmasa çoktan yıkılıp gideceğini biliyoruz. Düzenin bilimleri dinlediğini, bilimi gördüğünü, bilimi yaptığını biliyoruz. Öyle olmasa zenginlerin evleri de yıkılırdı. Demek ki burada bir ekonomik tercih var, iki evi yapanlar farklı değiller.
Ama bu bilimlerin bizler yararına kullanılması için başımıza “iyi ve ahlaklı” insanların geçmesi değil, bizim organize olmamız gerektiğinin farkındayız. Sıkıntının tek adam rejimi değil, yazı boyunca “ekonomi bilimi” diye anlattığımız, kapitalist egemen ideoloji olduğunu kavrıyoruz.
Bütün hepsine karşı durmadığımız sürece bizi öldürmeye devam edecekler çünkü onların ahlakı para için insanların ölümlerini göze almaktır. Herkes de ahlakının gereğini yapar. Yoksulun yoksuldan başka dostu yoktur.
Çünkü biz, yasalar onlar için yapılmayanlarız. Bugün Elbistan’dan Samandağ’a, İskenderun’dan Malatya’ya kendi yordamımızla kendi yürüteceğimiz yasalar yapmaya başlamalıyız.