Barınamayanlar, geçinemeyenler, borçlular, eğitime erişemeyenler, sesi duyulmayanlar, susturulanlar… Bütün gençler Taksim’e.
Günümüz Türkiye’sine baktığımızda gençliğin neoliberal kapitalist düzen içerisinde umutsuzca sürüklendiği, hissedip de tarif edemediği sıkışmışlığı gidermek adına çözümsüz siyasetlerin peşine takıldığı, düzen siyasetinin sıkışmışlığına mecbur kılınmaya çalışıldığı, geleceksizlik kaygısıyla çözümü kişisel gelişim denen uyuşturucuda umduğu, egemen sınıfın mülksüzleştirme politikası karşısında gün geçtikçe daha da yalnızlaşıp güçsüzleşerek barınma hakkının dahi elinden alındığı, liselerin eğitim değil holdinglerin vasıflı-vasıfsız işçi yetiştirme merkezi haline geldiği, üniversitelerin toplumsal dönüşümün ve ilerlemenin merkezi yerine bir oyalanma ve diplomalı işsiz fabrikasına dönüştürüldüğü, gençliğin okurken çalıştırıldığı, çalışırken öldürüldüğü bir gerçeklikle karşı karşıyayız.
Gençliğin yaşadığı bu umutsuzluk ve yalnızlık hali elbette kendisinin oluşturmadığı, kararını kendisinin vermediği, dayatılanı yaşamak zorunda kaldığı bir düzenin organik bir sonucu. Biz bu düzeni kabul etmeyen, bu gerçeklikle karşı karşıya kalıp mücadeleyi seçen gençleriz. Kendimizi bildiğimizden beri bu ülkeyi yönetenler, gün geçtikçe bizi daha da büyük bir sıkışmışlığa, geleceksizliğe sürüklediler. Gözümüzün önünde bombalar patladı, darbeler yapıldı, olağanüstü hal adı altında yıllarca sürecek bir güvenlik rejimi kuruldu, tüm Türkiye halklarının temsiliyet hakkı kayyımlarla gasp edildi. Tek bir adamın gölgesinde sermayenin çıkarlarına göre dizayn edilen yeni rejim, biat edeni mükafatlandırdı; sesini çıkaranı, asırlardır direnen Kürt halkını, sınıfının mücadelesini verenleri egemen sınıfın oyuncağı haline gelmiş hukuk vasıtasıyla hapsetti.
Yalnızlaştırılan ve sokaklardan eli ayağı çektirilen toplumsal muhalefet kısır bir seçim döngüsüne ve sandık siyasetine hapsedildi. Bu muhalefetin yokluğunda kaderine terk edilen gençlik ise mücadele pratiğinden uzakta ve yapay kanaat önderlerinin peşinde siyasetsizliğe sürüklendi. Seçim dönemlerine sıkıştırılan anaakım siyaset artık ne gençliğin taleplerine bir çözüm üretebilir ne de bu topraklarda bir değişim rüzgarını yaratabilir.
Bu cendereden gençliğin kurtuluşu emperyalist ve kapitalist düzeni hayatımızın en içinden, en öznel noktalarından başlayıp reddederek, kavgayı en başta kendi içinde yenerek, mücadeleyi sokaklarda omuz omuza yükselterek olacak. Kafasını kaldırdığı anda ezilen, hayatı kavramaya başladığı yıllarda devletin halkına uyguladığı şiddete tanık olan, her gün sosyal medyadan yapılan propagandalar içinde gerçekliğe hasret kalan, başka bir dünyanın mümkün olmadığına inandırılmış bir kuşağın isyanını yaratmak, bu teraziye tekmeyi vuracak hareketi yaratmak Gençlik Komiteleri’nin üzerinde hissettiği tarihsel bir sorumluluktur. Biz üzerimize giydirilen deli gömleğini yırtmaya, bize bu geleceği reva görenlere karşı sınıf mücadelesini büyütmeye; gençliğimizi ve geleceğimizi sokaklarda, üniversitelerde, meydanlarda, bulabildiğimiz her alanda talep etmekte kararlıyız.
Kısa bir zaman önce geçirdiğimiz yerel seçim sonuçları da gösterdi ki Türkiye halkları bu düzenin yarattığı koşullara tepkilidir. Akp iktidarı ve bu düzenin harcını şahsında yoğuran diktatör Erdoğan halk tarafından cezalandırılmıştır. Bununla birlikte yerel seçim sonuçları sayısal veriler ışığında da Erdoğan karşısında güçlü bir muhalefet bloğunu yahut CHP’yi değil hükümet tarafından yoksullaştırılan emekçileri ve onların çocuklarını bulmuştur.Yine aynı seçim bize göstermiştir ki devletin sistematik şiddetine, handiyse var gücüyle kullandığı propaganda aygıtına rağmen Kürt halkı kayyım siyasetine boyun eğmemiş, bağımsız bir güç olarak hem Kürdistan’da hem de Ortadoğu’da güçlenmeye devam etmiştir. Mevcut siyasi iklimde emekçi halk kitleleriyle dayanışma içerisinde, başta Kürt özgürlük hareketi olmak üzere asırlardır özgürlük arayışında olan halklarla dayanışma içerisinde anti-emperyalist bir gençlik hareketini var etmek zorundayız. Gençliğin bu dayanışmayı göstereceği yer 1 Mayıs’ta meydanlardır, Taksim’dir.
Bu sene 1 Mayıs’a emperyalistleri ve işbirlikçilerini teşhir ederek giriyoruz.
O emperyalistler ve yerli işbirlikçileri holdingler Erzincan İliç’te 9 madencimizi diri diri toprağa gömdü. İliç’le 2021 yılında direnen gençlerle tanışmıştık, öldürülen her bir sınıf kardeşimizin hesabını sormak için yürüyeceğiz.
O işbirlikçiler ki Aydın Güzelhisar’da 25 Ekim gecesi içerisinde 9 arkadaşımızın olduğu asansörde göz göre göre Zeren Ertaş’ı katletti ve 8 arkadaşımızı yaraladı. 2 gün boyunca ülkenin dört bir yanında ayağa kalkan arkadaşlarımızın hala aynı yurtlarda aynı ihmallerle ölümle burun buruna yaşadığını biliyoruz. Katillerin üzerine ‘Zeren bizim kardeşimizdir.’ diyerek yürüyeceğiz. Öğrencileri balık istifi KYK yurtlarına yığanların üstüne koşacağız.
O emperyalistler ki Filistin halkı soykırıma uğrarken İsrail’in çeliğinden meyvesine, çimentosundan petrolüne bu topraklardan siyonist işgalci İsrail’i besledi. Filistin için Bin Genç hareketini kurarak bir bir ifşa ettiğimiz yerli işbirlikçi sermayeye ve onların holdinglerine karşı aylarca süren kavgamız sonucunda hükümeti ve sermayeyi aylarca inkar ettiği, sonrasında meşru göstermeye çalıştığı ticarete kısıtlamalara zorladık. Bu hareketin dinamikliğiyle, fiili meşru ve militan mücadelesiyle bir kez daha görmüş olduk ki gençliğin bir cüret sorunu yok ancak hareketi de yoktur. Aynı zamanda bu topraklarda anti-kapitalist anti-emperyalist bir kavganın neferi olacak binlerce genç vardır. Filistin halkıyla dayanışmamız onlar özgürleşene kadar devam edecek. Anti-emperyalizm gençlikte sınanmış kitlesel bir hareketin temelini oluştururken, holdingleri ve onların devletini adım adım yenerken ateşi 1 Mayıs alanlarında yine aynı gençlik yakacak.
Boğaziçi’nde fakülte bölünmesi yalanıyla kapı dışarı edilen, YTÜ’de Erdoğan yeni bir saraya kavuşacak diye Çukursaray’dan kovulan, ODTÜ’de şenliği bile kendisine çok görülen; her gün kampüslerde, kafelerde, velhasılı her türlü hizmet sektörü işinde çalışmaya zorlanan; okullarda ve yurtlarda kalitesiz yemeklere mahkum edilen, okurken devlet eliyle borçlandırılan, her sene KYK burslarının alım gücü düşen, ailelerinin birikimi sermaye tarafından günbegün sömürülen, Anadolu’nun dört bir yanında MESEM’lerde her gün sömürülen, Arda Tonbul gibi 14 yaşında arkadaşlarının katledildiğine tanık olan gençlerin öfkesi büyüyor. Kuşağımızın halini görüyor, cesaretine sürekli tanıklık ediyoruz. Anadolu’yu Tahir Çetin’in diktiği çınarın kökleriyle kuşatacağız. Biz elimizi taşın altına koyuyoruz. Üniversitelerde kökleşecek, liselerde filiz verecek bir gençlik hareketini yaratmanın sorumluluğu omuzlarımızda. Bu 1 Mayıs’ta Ankara’da, Eskişehir’de, İzmir’de, Bursa’da, Çanakkale’de ve İstanbul Taksim’de aynı hareketin öznesi gençlerle omuz omuza olacağız.
1 Mayıs’ta egemen sınıfı tehdit edecek devrimci gençliğin ayak sesleri duyulacak. Sesimizi duymayanların fısıltımızdan bile korkacağı günleri yaratmak için, sermayedarların, emperyalistlerin, holdinglerin bu düzenin üstüne üstüne koşmak için 1 Mayıs’ta meydanlara çıkacağız. Gelin bu topraklarda tekrardan Kitlesel 1 Mayıs’ları yaratalım, Taksim’i hep beraber geri alalım. Geleceğimizi yeniden, bu sefer kendimiz kuralım. İsyanın ayak sesleriyle bu düzenin üstüne üstüne koşalım. 1 Mayıs’ta şehrin göbeğine.
1 Mayıs’ta Taksim’e!