Henüz 5 gün önce, 16 Ocak’ta 14 yaşında bir çocuk, Arda Tonbul sermaye sınıfının kâr hırsı uğruna öldürüldü. Arda, bu düzenin işçileştirdiği çocuklardan birisiydi. 9 Ocak günü MESEM kapsamında Özkanlar Metal Demir Çelik AŞ’de çalışırken başının sac bükme makinesine sıkışması sonucu ağır yaralandı. O esnada etrafta kimse olmadığı için 16 dakika boyunca kurtarılmayı bekledi. Hastaneye ulaştırıldığında 25 dakika boyunca kalbi durmuş, beynine oksijen gitmemişti. Bir haftalık yaşam mücadelesinin sonunda Arda, beyin kanamasının durmaması sonucu yaşama veda etti. Çocuk işçi ölümlerinin sayısına baktığımızda görüyoruz ki Arda münferit bir örnek değil. Her yıl onlarca çocuk gibi Arda da bir iş cinayetinde öldürüldü. Sırtını MEB’e veren patronların cüzdanları ise kan ve alın teriyle dolmaya devam ediyor.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin (İSİG Meclisi) 16 Ocak’ta yayımladığı rapora göre 2023 yılında iş cinayetinde öldürülen 1932 işçinin 54’ü çocuk işçi. İSİG Meclisi’nin 2013 yılından bu yana yayımladığı raporlara baktığımızda her yıl ortalama 61 çocuk işçinin iş cinayetinde öldürüldüğünü görüyoruz. Bu ölümlerde meslek liselerinin ve 2016 yılında MEB’in örgün ve zorunlu eğitim kapsamına aldığı “Mesleki Eğitim Merkezi” (MESEM) projesinin payı büyük.
Çocuk işçiler, MESEM’lerde her gün 8 saat olmak üzere haftanın 4 günü çalıştırılıyor. Bir çocuk için hayli ağır olan bu mesainin karşılığı olarak çocuk işçiye asgari ücretin yüzde 30’u ödeniyor. Çocuk işçiye MEB tarafından yapılan sigortanın kapsamı ise yalnızca meslek hastalıkları ve iş kazalarını kapsıyor. Çocuk yaşta çalışmaya başlamalarına rağmen MEB’in “öğrenci” olarak gördüğü bu çocuk işçilerin emeklilik sigorta primleri yatırılmıyor. Bu şartlar altında çalışan ya da MEB’in tabiriyle “okuyan” çocuk işçilerin sayısı ise 15 Kasım 2022 tarihinde 1 milyonu aşmış.
Çocuk işçiler bu korkunç koşullar altında çalıştırılırken MEB iftiharla meslek liseleri kapsamında çalıştırılan çocuk işçilerin 2023 yılının ilk üç ayında ekonomiye 932 milyon lira “katkı” sağladığından bahsediyor. Peki, çocuk işçiler yarattıkları bu zenginlikten ne kadar pay almış? 48 milyon lira! Yani elde edilen gelirin yaklaşık yüzde 5’i.
Türkiye’de eğitime ve çocuk işçiliğe dair bu bilgiler önemli bir gerçeği ortaya koyuyor: Artık işçileştirme politikası mümkün olabilecek en düşük yaş grubuna indi. Diğer bir deyişle artık çocuklar da işçileştiriliyor, çocuk işçiler de ölüyor. Bu ölümlerin en büyük ortağıysa Millî Eğitim Bakanlığı.
Sermaye sınıfı, meslek liseleri ve MESEM’ler aracılığıyla çocukları işçileştiriyor ve ucuz emek ihtiyacını karşılıyor. Fakat neoliberal programın bu işçileştirme politikası, yalnızca ucuz emek ihtiyacının giderilmesiyle ilgili değil. Aynı zamanda çocukların eğitim haklarını ellerinden alarak ve onları çocuk yaşta birer işçi hâline getirerek düzene uygun bir gençlik yaratmaya da yarıyor. Dönem dönem düzen karşıtı tavırlar geliştiren gençlik, özgül özellikleri sebebiyle toplumsal hareketlerin de taşıyıcı gücü olabiliyor. Bu sebeple onu baskı altında tutmak ve öte yandan sermayenin ucuz emek ihtiyacını karşılamak için geliştirilen bu neoliberal eğitim programı, ucuz emek rejimi çerçevesinde üretimi ayakta tutan bir meta olarak sadece gençleri değil, çocukları da konumlandırmayı hedefliyor.
Ancak bu neoliberal programın etkisi çocuklar ve gençlerle sınırlı değil. Meslek liseleri ve MESEM’ler aracılığıyla ucuz emek gücü olarak çocuk işçileri piyasaya süren bu program, sermayedarların asgari ücretin çok çok altında çalıştırdığı çocuk işçiler sayesinde piyasadaki emek gücünün değerini de düşürüyor. Yani daha çocuk yaşta başlayan düzene entegrasyon, gençliğin düzen karşıtı bir tutum geliştirmediği bir senaryoda dahi işçi sınıfının aleyhine işliyor.
AKP’nin Türkiye’yi sermaye sınıfı için bir “ucuz emek cenneti” hâline getirme gayesinin gerçekleştirilmesinde çocuk işçilerin; çocuk işçi yetiştirme işinde de meslek liselerinin, MESEM’lerin önemi büyük. Bu önem MEB’in yaptığı açıklamalarda ve 2022 yılı için koyduğu “1 milyon vatandaşı mesleki eğitim merkezleri ile tanıştırma” gibi hedeflerde de kendini gösteriyor. 1986 yılında çıkarılan 3308 sayılı Çıraklık ve Mesleki Eğitim Kanunu’yla sermayenin verimli emek ve ara eleman ihtiyacını karşılamak üzere başlatılan neoliberaleğitim programı, bugün AKP eliyle dönemin ihtiyaçlarına uygun biçimde güncellenerek sürdürülüyor. Meslek liselerinin sayısındaki artışı ve 2016 yılında AKP eliyle kurulmaya başlanan MESEM’leri bu bağlamda okumak gerek.
Sermayenin ihtiyaçları uğruna çocukları ve gençleri ölüme göndermekten çekinmeyen bu düzeni ise değiştirmenin tek bir yolu var: örgütlü mücadele. Liselerde, üniversitelerde eğitim hakları elinden alınan ve genç yaşta çalışmak zorunda bırakılan çocukların ve gençlerin bu düzene karşı örgütlenmekten; bir araya gelerek sömürüyü, baskıyı, ölümü reddetmekten başka yolu yok. Reşo da bu düzeni reddeden gençlerden biriydi.
Arda’nın bir haftalık yaşam mücadelesini kaybetmesi sonucu öldüğü gün olan 16 Ocak’ta Ankara’da gözaltına alınan yoldaşımız Reşo, 16 Ocak’ı 17 Ocak’a bağlayan gece avukatlarına haber verilmeksizin alelacele nöbetçi hâkimliğe çıkarılarak tutuklandı. Reşo, tek tek her liselinin ve üniversitelinin sorunlarıyla ilgilenen, gençliğin içinde bulunduğu yoksulluğa, baskıya, geleceksizliğe karşı kavga veren bir hareketin neferiydi. Tam da bu sebeple tutuklandı.
Arda’yı öldüren bu katil düzene karşı mücadele eden Reşo’yu elbet özgürlüğüne kavuşturacağız; çocuklara ve gençlere yoksulluğu, sömürüyü, baskıyı, geleceksizliği dayatan bu düzeni elbet yıkacağız. Bu katil düzene karşı mücadele veren gençler gözaltılarla, tutuklamalarla bu düzene boyun eğmeyecek, tıpkı yıllardır eğmediği gibi.