“Yeryüzündeki yolculuğum sırasında, Devrim’in sadece gelip geçici bir hevesten ibaret olmadığını idrak etmiş bulunuyorum. Beni ilelebet değiştiren bir gerçeklikti Devrim.”
Kadın bir devrimci olan Gioconda Belli’nin “Tenimdeki Ülke Nikaragua” adlı kitabının son sayfalarında kitabın özeti mahiyetinde yer alıyor bu sözler. Kadın bir devrimcinin özgürleşme süreci ve Nikaragua devrimine tanıklık ediyoruz kitap boyunca. Doğumu itibariyle hayatını belirleyecek olan ülkenin tarihi ve Somoza diktatörlüğünün doğuşu ile satırlarına başlayan Belli, bizleri de dahil ediyor bu yolculuğa. Hayatında en belirleyici iki şeyin; ülkesi ve cinsiyeti olduğunu söylüyor.
Belli, cinsiyeti nedeniyle tıp okumak istediği halde gazetecilik okuyor. Ardından, kendisinin de açık yüreklilikle söylediği üzere aile bağlarından kaçarcasına ilk eşi ile evleniyor. Belli, cinsiyetinin onu sürüklediği somut koşullar ile devrimciliğe ilk adımlarını atıyor aslında. Sürdürmek zorunda kaldığı mutsuz bir evlilik hayatı ile de karşı karşıya olan Belli, başka bir kaçış noktasında iş yerindeki Şair ile tanışıyor. Şair, peşinden farklı kitapları, şiiri, edebiyatı, siyaseti getiriyor. Özgürleşme adımlarının atıldığı ilk dönemler olarak nitelendirebileceğimiz bu dönem Sandinista hareketinden biri ile tanışmasıyla farklı bir boyut alıyor. Yıllardır iktidarda olan diktatörlüğe karşı öfkeli olan Belli, hayatında çok büyük değişiklikler yapmadan Sandinista hareketine dahil oluyor. Çekinceleri ile birlikte çıktığı bu yolda farklı sorumluluklar alıyor. Fakat bütün bunlar bir yandan şiir yazmayı dahil ediyor hayatına. Belli, edebiyat alanında başarı kadın devrimciye dönüşüyor.
Çoğu zaman mücadelenin dahi erkliğin tekelinde olduğu bu dünyada kadın bir devrimci olmak… Özgürleşme, özgürleştirmenin güçlenerek sürdüğü toplumsal çelişkilerden birisi kadın olmak. Belki de Belli’nin ve birçok kadın devrimcinin de mücadeleye katılma koşullarını belirleyen etmenleri yaratan bir hakikat. Aileden kaçma girişimi olarak başlayan evlilik sürecinin nereye ulaştığını görüyoruz. Anneliği kutsallaştırmadan, toplumsal olarak verilen sorumlulukların tamamını yerine getirmeden de anne olunabildiğini gördüğümüz gibi. Fakat bunlar sınırlı ve belirli bir çevrede kaldığı ölçüde toplumsal olarak nereye tekabül ediyor? Nasıl yaşadığımız, ne uğruna çarpıştığımız değil; kadın olmamız belirliyor bize olan yaklaşımları. Belli’nin devrimden sonra yaşadığı ilişkiye bakışta da gördüğümüz gibi. Ataerkil toplum içinde savrulma tehlikesini atlattığımızı düşünürken aynı toplumu yeniden üretirken buluyoruz kendimizi. Bizi belirleyen büyük bir etmeni, toplumsal hayatı unuttuğumuz gibi psikolojik şiddeti de unutuyoruz. Bunları biliyoruz, edindiğimiz deneyimler üzerine yenilerini ekliyoruz. Kazanımlarımızı, kazanamadıklarımızla ölçmeden yürüyoruz. Fakat biliyoruz ki kadın yoldaşlarımız var ve biz unutmuyoruz, hatırlıyoruz ve özgürleşiyoruz.
Devrimciliğin özgürleştirme edimini izlediğimiz kitap boyunca Sandinista hareketini de izliyoruz. Latin Amerika ve sosyalist ülkeler arasındaki dayanışmayı görürken ABD’nin Latin Amerika üzerindeki etkisine yakından tanıklık ediyoruz. Bütün bunlar içinde Sandinista hareketinin başlangıcından itibaren izlediği adımların önemini fark ediyoruz. Üretkenliğin ve yetkinliğin devrimcilik ile bağını kuruyoruz.
Sandinistalar; sanatçılar ve edebiyatçılar ile güçlü ve örgütlü bağlar kuruyor. Hayatları ve devrimcilikleri gibi bir ayrım söz konusu olmaksızın yaşıyorlar ve yaşadıkça dönüştürüyorlar. Yoldaşlık bağını sorumluluk alanlarının ortaklığı ve yaptıkları çalışmalar ile kurarken hiç tanımadıkları yoldaşları için yas tutuyorlar. Stratejileri ve koşullar gereğince farklı ülkelerde örgütleniyorlar fakat bunu yaparken Nikaragua’nın gerçekliğinden uzaklaşmıyorlar. Devrim süreci boyunca verilen sorumlukları hep diktatörlüğü yıkmak ve yeni bir toplum inşa etme gayreti ile yapıyorlar. Okuyor, tartışıyor ve hakikat ile bağları olan toplumsal olaylardan asla kopmuyorlar. Hakikat, peşinden götürüyor hepsini.
“Tenimdeki Ülke Nikaragua”, romantik bir devrim öyküsü değil. Hakikat, nasıl Sandinistaları peşinden götürdüyse bu kitap da bizi bazı gerçeklere götürüyor. Devrimci bir hareketin doğru yahut yanlış deneyimleri ışık tutuyor bugüne. Örgütlenmeye dair, ilişki biçimlerine dair bir dizi anekdot barındırıyor içinde. Ama en temelde hayatlarımızı ilelebet değiştiren, hakikatin peşinden giden devrimciliği selamlıyor.
Selam olsun hakikatin peşinden giden Nikaragua devrimcilerine.