Biziz geleceğin, memleketin yarınları. Biziz hakkında bahisler oynanan, bolca vaade mazhar olan. Biziz üzerine “yatırım” yapılanlar. Yaratıcısıyız yarınların. Öyle ya, eğitiliyoruz… Koca koca binalar, amfiler, laboratuvarlar her şey bizim için. Donanımlı “bireyler” olmamız gerekiyor yarınlar için çünkü her şey buna bağlı. Her an hazır ve nazır bekliyor olmalıyız hünerlerimizi göstermek için. Bekliyor olmalıyız tabi, çünkü az da değiliz, yığınlarız. Hünerlerimizi gösterebileceğimiz kadar fabrika, plaza, banka, çalışma alanı yok henüz. Olsa da “çürük” olanlarımız, “uyum gösteremeyenlerimiz”, “beklentisi fazla olanlarımız” hep dışarda, beklemede kalacak. Ta ki uyum gösterene, durumu kabullenene kadar…
Biz, gençler, tarihin gördüğü en donanımlı işsizler, yarının işçileri…
Biçilmiş gömleği üstüne oturtmaya çalışan, çalıştıkça yorulan, sıkılan ve tüm bu süreçlerde oyalanarak sinizme, boş vermişliğe sürüklenen yığınlar.
%26.7’si işsiz olan ve ne yapacağını bilmeyen; bir umut motorların maviliklere sürüleceği günleri düşleyen ve baharın müjdelenmesini bekleyen milyonlar. Evet, gençliğe düşen bu: “Beklemek!” Yönetenlerin sürekli atıfta bulunduğu, yarınların sahibi olan gençlerin beklemek gibi özel ve işlevli bir görevi var. Çünkü gençlik yarınları gerçekten yaratabilir, bugün ne varsa yok edebilir!
Ekranların başından ayrılmayan muktediri görünmez eden; Taksim’den Gezi’ye ve 80 ile yayılan Gezi Direnişi’nin yaratıcıları olan biz, yıkıcı ve yaratıcı gücümüzü tüm gerçekliğiyle gösterdik. Göstermeye de devam edeceğiz çünkü Gezi Parkı’na dokundurtmayan biz, geleceğimize de dokundurtmayacağız. Çünkü dini, milleti, cinsiyeti, cinsel yönelimi her ne olursa olsun temel çelişkinin, en büyük kavganın kıyısında köşesinde değil tam ortasında olacağız her zaman. Çünkü devlet ve sermaye her ne yaparsa yapsın, hangi yola başvurursa başvursun kontrol edilemeyecek bir dinamizme sahibiz. Lise, üniversite sıralarında işçileşen; çalışmaya başlayan biz soyut bir yarının değil; somut bir bugünün özneleriyiz.
İşte bu yüzden 1 Mayıs’ta en büyük kavgayı körüklemek için, varlığımızı tekrar hatırlatmak için işçi ve emekçilerle kol kola olacağız. Çünkü bir oyun karakteri gibi geliştirilen, donatılan ve yönetilen biz, bulunduğumuz fanusla, dünyayla sınırlı değiliz. Başka bir dünyanın kapılarını açabilecek güçteyiz. İşçi ve emekçilerin uzun erimleriyle yarattığı dipten gelen dalgayı vurduğu yeri yıkacak dinamizme kavuşturacak dinamizme, bilgiye ve donanıma sahibiz.
Ekonomik durgunluk sebebiyle işten atılan, sendikalı olma hakları ellerinden alınan işçilerin, emekliliklerine göz dikilen ve fazlalık gibi görülen EYTlilerin (Emeklilikte Yaşa Takılanlar) kader arkadaşları, yol arkadaşlarıyız. Onların yarattığı dinamizmin, var olan toplumsal pratiklerin içinde var olarak yok sayılan, pasif kılınan dinamizmimizi açığa çıkarabiliriz. Çünkü biz dinamizmimizi -asla var olmayan- kişisel alanımızda değil, toplumsal hareketlerde var olma ve yönlendirme gücümüzle açığa çıkarabiliriz.
O halde bekleyebilir miyiz? Minerva’nın baykuşu gibi geceyi mi bekleyeceğiz yoksa havanın daha da kararmasını beklemeden müdahale etmenin yollarını mı arayacağız? Tarafsızlık, apolitiklik övgülerinin ortasında gerçek, yıkıcı ve yaratıcı gücümüzle meydana mı çıkacağız? Bize düşen, güneş doğmadan evden çıkan ve kör karanlıkta evine dönen yığınlarla buluşmanın yolunu bulmaktır. İşte 1 Mayıslar her yıl o veya bu şekilde işçi ve emekçi yığınlarının birlikte mücadele zeminlerini test ettiği, bir araya geldiği gündür. Tam da bu nedenden ötürü 1 Mayıs ehlileştirilmeye, bir bayrama dönüştürülmeye çalışılmıştır. Şehirlerin izole yerlerine kurulan koca koca organize sanayi bölgelerinde emeğini satmak zorunda kalanlarla, sıraya sokulan bizim aramızdaki duvarları kaldırmanın ve aynı sloganı, aynı meydanı paylaşmanın zamanıdır 1 Mayıs!
Yılın 365 günü kanını sömürenlere, canını almakta beis görmeyenlere emeğini satmak zorunda kalanların yine kanlarıyla alanı ilan ettiği Taksim Meydanı’ndaki aşağılık kuşatmayı kırmanın zamanıdır artık. Ücra köşelerde, adeta birer mezbahaya dönüştürülen fabrikalarda, tersanelerde, plazalarda çalışan işçi ve emekçilerin 1 Mayıs’ta da ücra köşelerde bir araya gelmesi bir bayramın kutlanması olabilir… Ancak bu bizim, işçilerin, emekçilerin, gençlerin bayramı olmayacaktır.
Gençlik Komiteleri’nin tüm gençliğe çağrısıdır:
Bu yılı direniş direniş, grev grev sloganlarıyla geçiren işçi ve emekçilerle 1 Mayıs alanında, Taksim’de buluşalım. Sloganlarımızla gök gürültüsü yaratmaya, damla damla mücadeleyi büyütmeye, en görkemli pankartlarımızla Taksim Meydanı’na!