Anti-Emperyalist Siyasi Müdahaleler: Filistin için 1000 Genç

Bu metin; Emek ve Adalet Platformu ile birlikte kurduğumuz Filistin İçin Bin Genç’in deneyimlerini ve oluşturduğu siyasal zemini değerlendirme amacıyla yazılmıştır. 

9 Nisan’da Ticaret Bakanlığının İsrail’e yönelik ihracata getirilen kısıtlamalara ilişkin yayınladığı açıklamanın ardından bizler de “Anti-emperyalist Siyasi Müdahalelerin Önemine Dair” başlıklı bir açıklama yayınlamıştık. Bizler açısından söz konusu açıklamada geçen “Türkiye’de gençliğin cüret sorunu yoktur ama mücadele edeceği hareketleri de yoktur.” tespiti tıpkı KYK Borçluları Hareketi ve Barınamıyoruz Hareketinde olduğu gibi Filistin İçin Bin Genç’in kuruluş motivasyonudur. 

Aralık ayında bu güven ve heyecanla başladığımız Filistin İçin Bin Genç Hareketi, Filistin Direnişinin taleplerini ve Filistin halklarıyla gerçek bir dayanışmayı bu topraklarda yaygınlaştırmayı kendine görev edinmişti. Bununla birlikte soykırım-sömürge işbirlikçisi sermayenin laik ya da muhafazakar, soykırım-sömürge işbirlikçisi siyasetin iktidar ya da muhalefet ayrımı olmaksızın teşhirine ve bunun üzerinden gelişebilecek anti-emperyalist, anti-kapitalist temeldeki mücadelesine odaklandık. Düzenli sokak eylemleri ve örgütlenmeye ek olarak; sosyal medyanın etkin ve verimli kullanımı, bu amaçlarımızı gerçekleştirmemizi kolaylaştırmış, kitlelere ulaşmayı ve siyasetimizi yaygınlaştırmayı önemli ölçüde mümkün kılmıştır. 

Elbette hareket teşhirlerinin ve kitlelerde yarattığı soru işaretlerinin yaygınlaşmasıyla beraber Filistin meselesi özelinde bir sermaye-patron karşıtlığı oluşturmuş ve AKP tabanında ciddi bölünmeler yaratabilmiştir. Bu tespiti de 31 Mart Yerel Seçimlerinin sonuçlarıyla yapabiliyoruz. Tabii ki bizler açısından bu gelişmenin değerli yanı, AKP’nin yenilgisi ya da kayıpları değil, hâkim ideolojisinde oluşan kırılmalardı. Her ne kadar AKP’nin yenilgisinin en baskın sebebi, Mehmet Şimşek’in Orta Vadeli Programının emeklilere ve işçi sınıfına dayattığı acımasız sefalet olsa da bu iki gelişmenin birleşiminin AKP’yi daha krizli bir yere ittiğini söyleyebiliriz. Türkiye’de rejimler, çok büyük bir bölümünün anti-emperyalist, Batı karşıtı, anti-siyonist olan halkların bu konudaki taleplerini ve beklentilerini yönetmek, emperyalist programlarla bu beklentileri ‘uyumlu’ hâle getirmek zorundadır. Bu topraklar üzerindeki bağımlılık ilişkilerini olabildiğince gizli bir emperyalizme çevirmek egemenlerin hainlik kabiliyetlerine kalmıştır. Emperyalizm ve tekelci sermaye için 1960’larda dünya çapında kuvvetlenen tehlikeli siyasal gelişmeler, Vietnam kazası ve neoliberal sermaye birikim modelinin oluşturulmasının ardından emperyalist programın makul uygulanış biçimi de bu yöndedir. Bu bağımlılık ilişkisinin çelişkilerini emperyalizmin siyasi ve ekonomik (önemli düzeyde ekonomik) programlarıyla en uyumlu hâle getirebilen siyasi iktidar kuşkusuz AKP olmuştur. Ancak iktidarıyla birlikte yaşanan ‘uyum’ gelişmeleri bugün artık eskisinden daha görünür krizler hâlini almıştır. Yıllardır sarı sendikalarla, mafyayla, kolluk kuvvetiyle oluşturulan ucuz emek rejimi ve iş cinayetleri; süreklilik arz eden özelleştirmeler ve mülksüzleştirme, borçluluk ve devasa yedek işgücü ordusu, doğa talanı, güvencesiz, geleceksiz yığınlar ve göçmen işçi deposu: Emperyalizmin Anadolu’da yarattığı küresel fabrikanın bu coğrafyaya yaşattıkları bunlardır. 

AKP’nin özellikle darbe sonrası oluşturduğu hâkim retoriği ve beka söylemi hepimizin malumu. Bu hâkim retorik seçim zaferlerini getiriyor; seçimler AKP’ye meşruiyetini sağlıyor, ve yine aynı retorik AKP’nin ekonomik ve siyasal dar boğazları daha tehlikesiz atlamasına, yoksulların öfkelerinin ehlileştirilmesine ya da saptırılmasına neden oluyordu. Aslında, rejim bloğunun yıllardır oluşturduğu saldırgan yapı ve bu yapının gücünü, meşruiyetini aldığı yer, hâkim ve sahte anti-emperyalizm retoriği kadar emperyalizmle kurulan garantör ilişkilerdir. Hareketimiz başlangıçtaki tartışmalarında bu çelişkilere saldırmayı ve sonuç almayı hedeflemiştir. Bu ülkenin egemenlerinin yarattığı sahte anti-emperyalizmi gözler önüne sererken Filistin’de yaşanan soykırım ve sömürgeleştirmeyle bağlar kurmak önemliydi. Tam da bu yolla, rejimin durduğu tarihsel ‘denge’ hâlini mümkünse Filistin lehine hareket ettirmek, rejimin retoriğiyle, köklü ticari ve siyasi ilişkilerin meydana getirdiği çelişkilerden İsrail’in ve emperyalizmin zararına, Filistin Direnişinin yararına sonuçlar almak her zaman mutlak hedeflerdi. 

Neler Oldu?

Filistin İçin Bin Genç bu hedeflerinin, tüm ticari ve siyasi ilişkilerin kesilmesi talebinin kitleler tarafından sahiplenildiği, kamuoyunda büyük yankı uyandırdığı, iktidar bloğunun sıkıştığı, ana akım medyada her gün ticari ilişkilerin varlığı-yokluğu ya da meşruluğunun tartışıldığı günlerde bu gelişmeler karşısında bir çıkış yaparak 6 Nisan’da İstiklal Caddesi’nde kararlı bir yürüyüş gerçekleştirmiş ve dakikalar süren eylem, işkenceyle gözaltına alınmamızla son bulmuştu. O gün, beş arkadaşımız 30 Mart’taki Şişhane’de gerçekleştirilen eylemde attıkları “Katil İsrail, İşbirlikçi Erdoğan” sloganı nedeniyle önce savcılık ifadesine çıkarılmak üzere nezarethaneye götürüldüler ve nezarethaneye girmeden hastaneden serbest bırakıldılar. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın eylemimize dair yalan dolan ve güçsüz açıklamaları, hem seçim sonuçlarıyla hem de Filistin meselesiyle beraber çaresiz kalmış iktidar, o güne kadar ilmek ilmek işlenen bu güç karşısında geri adım atmak zorunda kalmıştır. Daha sonrasında ise 9 Nisan sabahı ihracat kısıtlaması haberiyle uyandık. O güne kadar iktidar bloğundan gelen tüm yalanlamalar, yuvarlak cevaplar, hedef saptırmalar sona ermişti, mesele artık apaçık ortadaydı. Bu elbette bir kazanımdı ama daha fazlası gerekiyordu; Filistin İçin Bin Genç, kararlı eylemlerine  İsrail’le siyasi, askeri, ticari tüm ilişkilerin sona ermesi için kısıtlama kararından sonra da devam etti ve en sonunda 2 Mayıs günü tüm ticari ilişkiler durduruldu. Birçok Filistin İçin Bin Genç üyesi, bu haberi 1 Mayıs’ta Taksim eyleminde alındıkları gözaltı sonrası nezarethanede öğrendiler. 1 Mayıs eyleminde Saraçhane’de ve şafak operasyonuyla gözaltına alınanlarla birlikte 3 günlük nezarethane sürecinin ardından adliyeye getirildiler. Gözaltındaki yoldaşlarımız arasında 30 Mart eyleminde bulunan ama 6 Nisan’da direkt serbest bırakılan ve yine aynı şekilde “Katil İsrail, İşbirlikçi Erdoğan” sloganı atan 5 Filistin İçin Bin Genç üyesi ve 1 Mayıs eylemlerine katıldıkları gerekçesiyle tutuklanan 49 sosyalist cezaevine gönderildi. Filistin İçin Bin Genç üyesi 5 yoldaşımız, delilleri bulunmayan, yatarı dahi olmayan bir suçlamayla 25 gün cezaevinde tutuldu ve hem hareketin aylardır iktidar bloğunu sıkıştırmasının hem de ticari ilişkilerin durdurulmasının cezası kesilmiş oldu. Ancak Filistin İçin Bin Genç eylemlerine devam etti ve İsrail’le son derece gelişkin ilişkileri bulunan Azerbaycan devletine ait Socar şirketinin İsrail’e petrol sevkiyatını durdurması ve İsrail’in elektriğinin %7’sini sağlayan Zorlu Holding’e ait elektrik santralinin kapatılması talebiyle eylemlerine devam etti. Özellikle Socar eyleminde gösterilen militan tavır ve Socar’ın kapılarının kırılması ve kırmızı boyalar atılmasından sonra sosyal medyada oluşturulan artık klasikleşmiş saldırılara ek olarak; holdingçilerin amansız saldırıları ve rahatsızlıkları sonrasında holdingçiliğinden asla ödün vermeyen devlet, mala zarar verme ve konut dokunulmazlığı ihlâli gibi nedenlerden ötürü 13 arkadaşımız şafak operasyonuyla gözaltına alındılar. Holdingleri o holdinglerin sahiplerinden çok seven devlet, önce Socar’ın şikayeti nedeniyle gözaltı işlemi yapıldığını ifade etti; fakat avukatlar böyle bir şikayetin bulunmadığını tespit ettikten sonra 2911 sayılı kanuna muhalefetten gözaltı işlemi yapıldığı öne sürüldü.. On üç arkadaşımızdan biri tutuklamaya sevk edilse de, en son hep birlikte serbest bırakıldılar. 

Anti-Emperyalist Mücadele Üzerine 

Buraya kadar olan kısım Filistin İçin Bin Genç’in deneyimlerinin, kazanımlarının bizlerin bakış açısından bir değerlendirmesinden ibarettir; Filistin İçin Bin Genç, çeşitli şekillerde eylemlerine ve Filistin’le dayanışmasına devam etmektedir. Bundan sonraki kısımlarda öncelikle hareketin temelini ve merkezine aldığı fikri daha sonra eksikliklerini, yetersizliklerini, sınırlarını tartışmanın ve bu tartışmadan çıkacak siyasal imkânların değerli olduğunu düşünüyoruz. Çünkü fikrimize inanıyoruz; bu fikrin gelişimi için yeni yollar bulma arayışımızı sürdürüyoruz, eksikliklerimizi sürekli olarak tamamlamak istiyoruz. 

Bizler için Filistin İçin Bin Genç, krizlerin, yenilginin içinde devrimcilik görmenin harekete geçmenin, ısrarlı bir polemiğin, tarzın ifadesidir. Kültürel, kimliksel tartışmaların, çatışmaların ancak ve ancak mücadele içinde ve mücadele yoluyla aşılabileceğinin bir deneyi ve somut göstergesidir. Sendikal, toplumsal mücadelelerde ya da mahalle ve üniversite çalışmalarında karşılaşılan sorunlar olarak, yoğunlaşmış kültürel kodların, çatışmaların, “gericilik” mefhumunun ve onun karşısında yer alan aydınlanmacılığın ve benzeri öğrenilmiş doğruların (Türkiye solunun önemli bir bölümüne hâkim olan) ilkesel değil, mücadele yoluyla reddidir. 

Bu ret, yalnızca bir çizgi ya da tarz olmamakla beraber bir temele işaret etmektedir. Bu temel, zaman zaman eksik kaldığımız, yetemediğimiz kitleler içerisinde kitlelerle birlikte çalışma deneyimi, hedefli çalışmalar yapabilme, sonuçlar alabilme, sınıf mücadelesinin öğelerini, özel mücadelelerini (Barınamıyoruz, KYK Borçluları vs.) popülerleştirebilme ve kitleselleştirebilme, kitlelerle birlikte sınanma, öğrenme ve öğretme ilişkisini yaygın bir hâle getirme arayışıdır. Sınıfa, sınıfın potansiyel gücüne ve devrimci yaratıcılığına mücadele içerisinde olası ne tür çelişkiler ve gerilemeler yaşanırsa yaşansın, güvenme ve sürdürmedir. 

Bu arayış ve mücadele hattı içerisinde eksik kaldığımız meselelerden biri, hem kendi bir araya gelişlerimizde hem de dışarıdan bize yönelen müdahalelerde kimliklerin birbiriyle sınanmasının önüne geçme konusunda daha samimi ve yaratıcı olmamız gerektiğiydi. Buna inanıyoruz çünkü fikrimizi icra ederken aşılamamış sorunları aşmaya, yukarıda sözünü ettiğimiz sol reflekslerden mümkün olduğunca arınmaya gayret etmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Yine de, eksikliklere rağmen farklı toplumsal kesimlerle birlikte yol yürüme deneyiminin üstünde duruyoruz fakat hâlâ yolun başındayız. 

Bir diğer önemli mesele, Filistin İçin Bin Genç yoluyla üniversite içerisinde anti-emperyalist mücadeleyi büyütememek olmuştur. Üniversitelerin anti-emperyalist tutumun ve bu tutumdan doğacak siyasetin büyümesine ve gelişmesine en olanak sağlayacak yer olduğu açıktır ve devrimci tarihimiz bunu kanıtlar niteliktedir. Hareket içerisinde bu tespiti yapabiliyor olmamıza karşın müdahale etme konusunda eksik kaldık. Elbette genel ve yerel seçimlerin olduğu hem üniversitedeki genel mücadele ivmesinin hem de toplumsal mücadelelerin ivmesinin yükselişte olmadığı bir dönemden geçiyorduk. Bununla birlikte üniversitedeki genel mücadelenin ivmesi artmadan çok özel koşullar bulunmadığı sürece FİBG’in rüzgarlarının esmesi pek kolay olamazdı. Kaldı ki, hareket, niteliği gereği üniversitenin asıl sorunlarını çözemez, üniversitenin öznelerinin taleplerine seslenemez ve öncelikli yükseliş momentlerini yaratamazdı. Yine de, eğer, Filistin İçin Bin Genç anti-emperyalist siyaseti üniversitelere taşıma konusunda mazhar olabilseydi, üniversitelere dair yeni bir tartışmanın yapılabilmesine bu tartışmanın üstüne yeni bir siyaset örülebilmesine olanak tanırdı. Elbette buradan çıkan bir diğer sonuç; yazının başlarında ifade ettiğimiz çelişkiler nedeniyle üniversitelere bu siyasetin taşınmasının zorunluluğudur ve bir görev olarak ufkumuzda durmaktadır. 

Bir diğer mesele ise; kendimizi anlatma konusunda eksik kalmamızdır.  Bir gençlik hareketi olarak kör şovenizme ve milliyetçiliğe sürüklenen gençlere “Arap ve Ortadoğu halklarına yönelen ırkçılık, nefret ve düşmanlık soykırımın önüne mi geçiyor” diye sormalıydık, soramadık. Bir şeyleri sorgulamalarına ve kurucu diyaloglara imkân hazırlamadık. Hareketin dolaylı etkileri dışında muhtemelen bizleri benimsemeyecek gençleri, doğrudan çabalarla emperyalizmin soykırım gerçekliğiyle yüz yüze getiremedik.. 

Fikrimize ve yürüdüğümüz yola olan inancımız ve bu temelin gelişimi, yukarıda sözünü ettiğimiz birtakım eksikliklerin giderilmesini ve bu eksikliklerin tamamlanarak yeni siyasal hareketlerde ve örgütlenme tarzımızda somut karşılık bulabilmeleri için görev olarak önümüzde duruyor..

Bugün, özel olarak Filistin, tarihsel olarak Afrika ve Ortadoğu halklarının emperyalist etki alanının dışına çıkma mücadelesi ve arzusunun örgütlenebilir, Türkiye’deki anti-emperyalist mücadeleyle bağlarının kurulabilir olduğunun üzerinde durmak gerekiyor. Bizce, Filistin İçin Bin Genç, emperyal süper gücün ya da Kolektif Batının etki alanı dışında olma mücadelesinin ve arzusunun örgütlenebilir olduğunun, yaygınlaşma olanağı barındırdığının mütevazı bir örneğidir. 

Filistin İçin Bin Genç’le elde ettiğimiz deneyim, yeni dönemde gençliğin mücadele alanlarına yayılmalıdır. Emperyalizm her yerdedir, karşısındaki mücadelenin de yaygın ve canlı olabilmesi için üniversitelerden tüm topluma yönelen, sınıf mücadelesinin merkezi önemde bir unsuru hâline gelen, işçi sınıfıyla gençlik mücadelesini bir araya getirebilen bir siyasal ufka, hareketlenmeye ve en önemlisi kazanmaya ihtiyacımız vardır. 

Kazanan, mücadeleci, militan ve üretken bir birlikte mücadele zemininin üzerinde duruyoruz. 

Gençlik Komiteleri olarak çağrımız; Üniversitelerden yurtlara, sokaklardan atölyelere tüm mücadele alanlarımızdan kendimizin ve coğrafyamızın kaderi için, gençliğin düşmanlarına karşı kazanmak için yeni dönemi kitlesel, yaygın, güçlü gençlik hareketleriyle karşılamak için birleşelim, örgütlenelim. 

Formu doldur, aramıza katıl! https://t.co/47SKRDTkw8