Dönüş yolu göründü: Üniversiteyi örgütleyelim

Neoliberal üniversite; öğrenci, akademisyen ve işçileriyle bütün bileşenlerin, kampüs gibi fiziksel kapasitesinin beslenme, barınma, ulaşım gibi hakların, akademik, sosyal, yönetsel ilişkilerin ve bilgi, beceri, donanım, teknoloji gibi bütün üretimlerin sermayenin tam ve koşulsuz hizmetine sunulduğu bir kurum olarak dizayn edildi ve ediliyor. Bu dönemin üniversitesi, öncesinde de esas olarak sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda belirlenen üniversiteden, tamamen ve tek kutuplu olarak piyasa koşullarının belirleyici olduğu bir durumda olması vasfıyla farklılık gösteriyor.

Bir yandan öğrencilerin beslenme, barınma, ulaşım, parasız eğitim gibi haklarının yerine hizmet satın alan müşteri-öğrenci modeli zorla ikame edilirken diğer yandan ise üniversite bileşenlerinin yönetime katılmasını mümkün kılan araçlar sürekli olarak tasfiye ediliyor. Geçtiğimiz dönem, İstanbul Üniversitesi’nde yemekhane zamlarına karşı verilen mücadele ve Boğaziçi Üniversitesi’nde hala sürmekte olan kayyum rektöre karşı direniş neoliberal projenin bu iki yönünü açığa çıkarıyor. Bir diğer ağırlık merkezi ise neoliberal projenin sonuçları sayılabilecek olan yaygın düzeyde işsizlik, güvencesizlik ve borçluluk. Bütün bu süreçlere baskı, yasak ve cezalandırma yoluyla tahkim edilen bir siyasetsizleştirme eşlik ediyor. Gençlik hareketi, işte bu vaziyet içerisinde yolunu arıyor.

Görevlerimiz parçalı, mücadelemiz bütünleşiktir

Her şeyden önce (sıfırıncı) görevimiz tartışmayı örgütlemektir. Herhangi bir sebeple iletişime geçtiğimiz bütün gençlerin aklını, fikrini, emeğini hareketin kurucu tartışmasına katmaktır. Başta bu yazı olmak üzere, bütün çabamızın esası yaygın bir tartışmanın temsilcisiz, aracısız biçimde örgütlenmesi, geliştirilmesi ve hayata geçirilmesidir.

Neoliberal proje üniversitede büyük oranda uygulandı ancak henüz tamamlanmadı. Bu yüzden ilk görevimiz, gençlerin yaygın olarak hala kullanabildiği haklara yönelik saldırılar karşısında somut hedefli-günlük mücadeleyi güçlendirecek merkezi bir organizasyon içinde olmaktır. Gençlerin karşılaştıkları herhangi bir soru, sorun, hak gaspı karşısında kolayca ulaşabilecekleri, dayanışma talep edebilecekleri, çok yönlü bir merkez kurmak ve bu merkezin bilinirliğini sağlamak bu görevin ilk adımı olacaktır.

İkinci görevimiz, öğrencilerin iradesini ve toplumsallığını güçlendirecek kulüp, topluluk, inisiyatif gibi örgütlenme pratiklerini hayata geçirmek ve bunların gerçek nitelikleriyle işlemesini sağlamaktır. Üniversite dayanışmaları bu noktada çok büyük önem taşımaktadır. Çoğu Boğaziçi Dayanışması’nın etkisiyle kurulan üniversite dayanışmaları, henüz büyük oranda gerçek bir işleyişe kavuşamamıştır ve üniversite içerisinde yeterince yaygın değildir. Dayanışmalar içinde dar grupçuluğa düşmeden ve düşülmesini engelleyerek yüksek emekle çalışmak gerekmektedir. Dayanışmalar, üniversitelerde yeni bir dönemin zeminleri olabilecek nitelikler taşımaktadır, ne var ki küçük olsun bizim olsun diyen anlayışlara ve ikameci siyaset tarzına teslim edilmezlerse.

Üçüncü görevimiz, gençlerin işsizlik, borçluluk, güvencesizlik karşısında içinde bulundukları umutsuzluğu ve hayal kırıklığını bireysel bir bunalım olmaktan çıkararak kitlesel bir mücadele ilişkisine dönüştürmektir. Borçluluk konusunda KYK Borçluları Hareketi’nin ortaya koyduğu çizgi, olumlu ve olumsuz yanlarıyla öğreticidir. Geleceksizlik, gençleri ortak kesen bir sorundur ancak bu haliyle muğlaktır ve örgütlenmesi zordur. Bu yüzden bu ortak sorunu somutlaştırıcı nitelikte ana noktalar belirlemek (borçluluk başlığında olduğu gibi) ve bu konuda yaygın bir propaganda çalışması yürütmek görevimizin başlangıç noktası olacaktır. Geleceksizlik, gençlik açısından bir ön sorundur ve bu sorunun çözümüne dair yapılan akıl yürütme düzenden kopuşları hızlandıracak niteliktedir. 

Dördüncü görevimiz ise bütün bu çabalar sırasında karşılaşılan baskı, yasak ve cezalandırma süreçlerinde gençlerin güçlenmesini ve mümkünse saldırının püskürtülmesini sağlamaktır. Disiplin soruşturmalarından ceza davalarına, gözaltılardan tutuklamalara, polis-ÖGB şiddetinden faşist saldırılara direnen bütün gençlerle yan yana olmak ve korkunun örgütlenmesini engelleyecek pozisyonlar almak durumundayız. Bu gündemlerin ancak sindirme çabalarına sebep olan esas gündemlere bağlı şekilde ele alınmasını sağlamak, toplumsal olayların adli vakalara dönüşmesini engellemek için önemli bir adım olacaktır. Ayrıca bu saldırılar, yalnız tek taraflı bir baskı değildir; iktidar saldırdıkları karşısında geniş kitlelere teşhir olmayı da göze alır. Bu açıdan iktidarın hareket korkusunu tetikleyen pratikler bir birikim sağlar.

Daha da artırılabilecek bu görevler parçalı niteliktedir ve ancak onu örgütlemeye çaba sarf edenlerin devrimci iradesi doğrultusunda bütünleşik bir mücadele hattını oluşturacaktır. 

Mağduriyetten özneliğe gençlik

Bir ezme-ezilme ilişkisinde, ezilenler ancak bu ilişkinin nesnesi olabilir. Özneleşmenin yolu ezenlere karşı mücadele etmektir. Gençlik, bu özneleşme sürecinin en hızlı işlediği toplumsal kesimlerden biridir ve onun özneleşmesi bir toplumsal hareketin olmazsa olmazı, tetikleyicisi, taşıyıcısıdır. Yalnız son sürece dahi baktığımızda, Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesi’ne kayyum rektör olarak atanması Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin yerel sorunu olmaktan hızlıca çıkmış, öncelikle Cumhur İttifakı’nın üniversitelere yönelik saldırısının bir sembolü olarak bütün bir öğrenci-gençliğin hedefi haline gelmiş, hemen ardından da topyekûn bir iktidar sorununa dönüşmüştür. Artık konu Melih Bulu değil, atama kararının arkasındaki siyasi iradeye duyulan öfke olmuştur.

Bu yaz dönemi, gençliğin yaklaşık iki yılın ardından döneceği üniversitelerde yaşadığı ve yaşayacağı sorunlar karşısında mağdur değil, mücadele eden bir özne olmasını sağlamak için hazırlıklarımızı hızlandırmalıyız. Tekil mücadeleler kendiliğinden gerçekleşebilir ancak bu mücadelelerin birbiriyle ve iktidarla ilişkisi kendiliğinden kurulamaz. Ancak ortak hedefi belirleyen bir müdahale bunu sağlayabilir. Bu açıdan üniversitelerde mutlaka etkili olan ama üniversiteye hapsolmayan, çeşitli gençlik kesimleri arasında yaygınlaşan, genç bir devrimciliği açığa çıkarabilecek bir politikanın izlenebilmesi ancak bu parçalı görevler içinde birleşik bir mücadeleyi yürütecek devrimci gençler marifetiyle mümkün olabilir. Zira önceki nesiller için büyük anlamlar ihtiva eden pek çok anlayış, kurum ve kuruluş yenilmiştir ve bugünün gençliği için öğreticilikten başka özel bir anlam taşımamaktadır. Yenilmiş yaklaşımların idareten veya büyük bir şevkle sürekli yeniden ısıtılıp öne sürüldüğü bir düzlemde, “genç” bir devrimciliğin olanakları da örgütleyicilerini aramaktadır. Örgütleyelim.