Mülksüzlerin barınma hakkı – Gizem Özdemir

Bugün, neoliberal sermaye birikim modelinin küresel ölçekte yayıldığı, ekonomik ve siyasi açıdan egemen olduğu dönemde, mülksüzleştirilmiş milyonlarca insanın geçmişte mücadeleler vererek elde ettiği kazanımların ellerinden alınması ve mücadele etmemizin de önünün kesilmeye çalışıldığı bir süreçle karşı karşıyayız. Sermayedarların topyekûn emeğin tarihsel kazanımlarına ve haklarına, birikimlerine saldırdığı bu dönemde emekçilerin kent hakkı da barınma hakkı da bir krizin nesnesi olarak tartışılıyor. Egemenler tarafından yaratılmaya çalışılan bu atmosferin kriz olarak adlandırılıp adlandırılmayacağının kararını da verecek olan yoksulların, işçilerin ve gençliğin mücadelesidir.

Pandemiyle birlikte barınma sorunu, Türkiye’de tüm emekçilerin büyük bir gerçekliği haline geldi. Sermayedarlar ve hizmetkarlarının konut ve emlak krizi gibi tespitleriyle görünmez kılmaya çalıştığı bu gerçekliği artık saklayamıyorlar. Pandeminin ilk döneminin sona ermesiyle artan kira fiyatlarıyla milyonlarca sınıf kardeşimiz şehrin merkezinden çeperlerine doğru göç etmeye zorlandı. Ev sahibi olmak yüzbinler için zaten hayalken barınma sorununu kirayla çözmeye çalışanlar gün geçtikçe ellerinden alınan haklarına karşı ne yapacağını bilemez halde.

Bir de bu sorunun biz gençler için hayatlarımızı belirleyen bir yanı var. Biz asgari ücretin %11’ine denk gelen, günde 66 TL ile geçinmeye çalışan, insanca barınma koşullarına kavuşmak için ailesinin birikimlerini kullanan, borçlanan, okurken çalışmak zorunda kalanlarız. Eğer sadece eğitime odaklanalım dersek balık istifi yurtlarda sürekli bir baskıyla insani olmayan koşullarda yaşamaya mahkum görülenleriz.

Bu sürecin içerisinde devlet ve sermaye işbirliği biz gençlerin hareket ve mücadele alanını çeşitli yöntemlerle daraltıp, çepeçevre kuşatıp bizi terbiye etmeye niyetleniyor. Gençleri sermaye karşısında güçsüzleştirmeye çalışan bu düzenin kıskacından sıyrılmak için 2 yıl önce Barınamıyoruz Hareketi ilk adımını attı.

Yürümeye başladığımız yolda dünden bugüne barınma krizi katlanarak büyüdü. 2 yıldır, nerede “Barınamıyoruz” diyen varsa oradaydık, her barınamayan hareketin dahilidir diyerek adım aldık, aklımız kolumuz gücümüz ne kadarına yetiyorsa en az o kadar barınamayanların sorunları için mücadele ettik.

Bu sene 2 Ekim’de yeni kampanya dönemimizi duyurmuştuk. Çeşitli veri ve argümanlarla barınma sorununun çözülebileceğini hep dillendirmiştik. Bu sefer sorumlu, muhatap tüm kurumların karşısına özel barınma raporları hazırlayarak çıktık.

Yurtların kapasite yetersizliği ve öğrencilere ayrılacak bütçe bağlamında Gençlik ve Spor Bakanlığı; niteliksiz yemekler, balık istifi odalar ve rezil yurt koşulları sebebiyle Kredi ve Yurtlar Kurumu; bakan Mehmet Nuri Ersoy’un kendi otel ticareti için hazineden milyarlık teşvikler alması ve Bakanlığın nereye devrettiği belirsiz yüzlerce taşınmazının yurt olarak rahatça kullanılabilecek olması sebebiyle Kültür ve Turizm Bakanlığı önüne gittik. Bütçeleriyle, olanaklarıyla barınma sorununa nasıl müdahale edebileceklerini uzun uzun anlattık, taleplerimizi sunduk.

Duyurduğumuz planın ilk aşamasının sonunda gündemimiz Siyonist İsrail’in soykırımına karşı direnen Filistin halkıyla dayanışma oldu. Takvimimizi ve eylem planımızı Türkiye’nin

gündemini bölmemek adına ertelediğimiz günlerden birinde, 26 Ekim’de saat 01.30’da aldığımız haberle gündemimiz sarsıcı şekilde yine değişti.

Aydın Güzelhisar KYK Kız Yurdunda hasarlı olan asansör, içinde 16 öğrenciyle 7 kat aşağı düştü. Saatler sonra Zeren Ertaş’ın ölüm haberini aldık. Günler sonra asansördeki diğer arkadaşlarımızın sağlık durumunu öğrendik.

Zeren’in ölümünün ardından 150 yurtta eylemler başladı. 3 gün boyunca eylemler kesintisiz sürdü. Henüz öldüremedikleri gençler; biz yaşayacağız diyerek yurtları, kampüsleri, sokakları Katil KYK sloganlarıyla inletti. ‘Zeren sizin kardeşiniz mi?’ diyen yurt yetkililerine Türkiye’nin dört bir yanından ‘Zeren bizim kardeşimiz’ diyerek cevap verdi. Barınamıyoruz Hareketi’ne eyleme çıkan her bir yurttan yüzlerce ihbar yağdı. Tüm öğrencilerle tek tek, günlerce, hiç ara vermeden konuştuk. Mücadele yollarını tartıştık. Ankara Çubuk KYK’de, Çanakkale KYK yurtlarında, İzmir Çiğli KYK’de istisnasız tüm talepler kabul edildi, Zeren Ertaş Forumları düzenleyerek her yurt özelinde talepler belirledik, sayamadığımız onlarca yurtta kazanım elde ettik. Yemekler iyileştirildi, porsiyonlar arttı hatta yemekhane açıldı, asansörler tamir edildi, su sorunları çözüldü, ilaçlamalar yapıldı, eylem sebebiyle kimseye soruşturma açılmayacağının sözü verildi. Zeren için yapılan eylemler bu sene gördüğümüz en kitlesel, en etkili eylemlerdi. İhbarlar, görüntüler 2 senelik emeğin bir sonucu olarak Barınamıyoruz Hareketi’ne yağdı.

Pis, bozuk, yetersiz yemeklerinden, çamaşır kotasına, internet probleminden, temizlenmeyen odalar ve yemekhanelerine; izin, giriş çıkış saati sorunundan, bozuk asansörlerine, depreme dayanıksız, güvensiz binalarına, KYK yurtlarındaki sorunları tabiri caizse ezberledik.

Son 7 senede KYK yurt sayısı 10-15 azalıp artarken, kapasite orantısız biçimde yüz bin yüz bin artıyor. Öğrencilerin barınma sorunu yeni yurt inşa etmeden, öğrencilerin nitelikli barınma hakkı gözetilmeden, odaların kapasitesi ranzalı sistemle 6-8 kişiliğe çıkartılarak, masalar ve dolaplar kaldırılarak çözülmeye çalışılıyor. Bu biçimiyle yapılan kapasite artışı bir çözüm olmamasının yanı sıra pek çok sorunun aslında ana sebebi oluyor.

Zeren’in ölümünün ardından 1 ay geçmeden Barınamıyoruz Hareketi İhbar Hattına 50’ye yakın yurttan bozuk asansör ihbarı geldi, asansörler denetimlere rağmen hala kayıyor, düşüyordu. Bu problemin asli sebebi KYK yurtlarının, kapasitesinin katbekat üstünde öğrenci barındırıyor olması. Asansörler denetlense dahi kaldıramayacağı oranda çok öğrencinin kullanımına maruz kalıyor. Ve sonucunda ne olursa olsun kayma, düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalınıyor. Elektrik ve su tesisatları, teknik bütün ayrıntılar için de bu sorun geçerli.

KYK yurtlarında asansör gibi kronik bir başka sorun bozuk ve pis yemekler. KYK ile anlaşmalı yemek şirketlerinin yılda 2 veya 3 kere erzak alıp bekletmesi böylece enflasyon etkisini yüksek oranda yok ederek kar elde etmesine sebep oluyor. Sebep olduğu bir başka mesele öğrencinin tabağındaki böcek. Gelişigüzel yapılan, gününden önce haber verilen denetimler de işlevsel değil.

Yemekler hijyen koşullarına uygun yapılabilir, yemekler özel şirketler olmadan tedarik edilebilir ve bağımsız uzman gıda mühendislerince düzenli denetlenebilir, KYK yurdu

açılabilir, boş taşınmazlar yurt olarak değerlendirilebilir. GSB’nin bütçesi ve çeşitli devlet kurumları bunları kolayca karşılar. Karşılatabiliriz.

KYK yurtlarındaki bir diğer dev problem yurt yönetmeliği. ‘İffetli’ görünmemek, afiş asmak, eylem yapmak, hatta 3 kişiden fazla bir arada bulunmak yasak, müdürün insiyatifiyle gerekçe gösterilmsden bir öğrenci 10 gün yurttan uzaklaştırılabilir. En temel demokratik hakların tanınmadığı, ucu alabildiğine açık, şaşırtmayacak, 82 darbesinden kalma bir yönetmelik. Bu yönetmeliği ortadan kaldıracak bir hareket yaratmak zorundayız.

Bu döneme iki ayaklı bir mücadele örme niyetiyle başlıyoruz. 2 senelik emek sonucu KYK yurtlarında elde ettiğimiz birikimle başta yurtlardaki darbe yönetmeliğini kaldırtacak, yeni düzenlemesi yapılan kentsel dönüşüm yasasıyla sokakta bırakılacak kiracı her bir genci kapsayacak bir mücadele ağı kurabilmeyi amaçlıyoruz.

Mücadelenin ikinci ayağı piramidin en dibindeki kiracılar, öğrenci evlerinde barınamayanlar;

6306 Sayılı Afet Riski Bulunan Alanların Dönüştürülmesi Kanununda yakın zamanda AKP’nin kanun teklifiyle yeni değişiklikler yürürlüğe girdi.

Yeni düzenleme ile yerleşim alanları ‘rezerv alan’ ilan edilebilecek, böylece şehir içindeki yapı ve arazilere el konulabilecek. Riskli alan veya yapı raporuna ihtiyaç olmadan kentsel dönüşüm kararı alınabilecek ve eskiden hak sahiplerinin üçte ikisinin rızası gerekirken artık salt çoğunluğun sağlanması yıkım için yeterli olacak. Yasada kentsel dönüşümün hızlanması gerekçesiyle bilirkişi raporunun 15 gün içinde yazılması, 90 gün içinde evlerin boşaltılması öngörülüyor. Evler boşaltılmadığı takdirde kolluk kuvvetlerinin müdahale edeceği belirtiliyor.

Yasa değişikliğinden önce de mülkiyete karşı sopa olarak kullanılan bu pratikler yasalaşarak sermayenin her kilidi açabilen anahtarına dönüşecek. Kent içinde potansiyel olarak yüksek değere sahip tüm alanlar rezerv alan ilan edilerek daha değerli ve daha fazla binalarla ‘kentsel dönüşüm’ adı altında rant elde edilecek.

Küçük mülk sahiplerinin mülksüzleşeceği, kiracıların düşük bütçeler ve fahiş kiralar sebebiyle daha güvensiz, şehir merkezinin dışında, niteliksiz evlere mahkum kalacağı, sokağa atılacağı bir krizle karşı karşıyayız.

İstanbul’daki kentsel dönüşüm için 1 hafta kadar önce yürürlüğe giren Yarısı Bizden Kampanyası kiracılara tek seferlik 100 bin tl karşılıksız destek verileceğini söylüyor. İstanbul’da ortalama kira ücreti güncel olarak 20 bin tl. Taşınma masrafı bu ortalamayla 90 bin’e tekabül ediyor. Yani verilen kira desteği şanslıysak ancak bir eve çıkabilmeyi karşılıyor.

Öğrenci evlerine bu kriz çok daha ağır yansıyacak. Aile birikimiyle geçinen, 2000 tl KYK bursu alan veya borçlanan, okurken çalışmak zorunda kalan öğrenciler için bu krizin altından kalkmak pek kolay olmayacak. Taşınamadığı için okulunu bırakıp memleketine dönecek olan arkadaşlarımıza, borçlarıyla cebelleşen, sürekli çalışan arkadaşlarımıza hali hazırda rastlasak da bu kriz kar topu gibi tekrar tekrar yüzümüze çarpacak.

Krizi karşılayacak bir hareketi yaratmak niyetiyle bu dönem öğrenci evleri ve KYK yurtları bazında öreceğimiz mücadeleyi bir sorumluluk olarak görüyoruz. Tüm kuvvetimizle seferber olacağımızın sözünü veriyoruz.