Memleketin dört bir yanında üniversitelerdeki zam haberiyle yeni bir güne uyanıyoruz. Ya gecenin bir vakti okuduğumuz vakıf üniversitesi mütevelli heyetleri (AREL ve daha birçok vakıf üniversitesinde gördüğümüz gibi) eğitim ücretlerine fahiş zamlar yapıp kârlarına kâr katmanın peşine düşüyor ya da devlet üniversiteleri yemekhaneye ve yurtlara yapılan %100’ün üzerinde zamlarla krizin faturasını biz gençlere ödetmeye yelteniyor.
AKP iktidarında geçen 21 yıllık sürede eğitimdeki özelleştirmeler hepimizin malumu. Memleketin dört bir yanında mantar gibi türeyen özel meslek liselerinden vakıf üniversitelerine, kayyım rektörlerle üniversitede sosyalleşme alanlarına açılan banka şubelerinden yandaş taşeronlara peşkeş çekilen yemekhanelere kadar üniversitelerimiz tam bir kuşatma altında. Etrafımızı saran bu topyekûn kuşatma yetmezmiş gibi üzerimize zamlarla saldırmaya başladılar. Üniversite içerisinde fahiş zamlara yabancı olduğumuzu söyleyemeyiz. Bu ülkenin gençleri olarak daha önce vakıf üniversitelerinde fahiş zamları keskin bir mücadeleyle karşılamışlığımız, fahiş yemekhane zamlarına aylarca direnerek zamları geri aldırmışlığımız var. Her seferinde daha da artarak üstümüze gelen bu zamların dört bir yandan bizi kuşatması sırasında eğitim hayatımıza göz dikenler de beliriyor. Bir göz odada asgari niteliğe sahip alanlarda yaşamamıza bile engel olanlara, öğrencisi açken kendisi tok yatanlara, alacakları paralarla cepleri dolacak diye ellerini ovuşturanlara karşı şimdi hiç olmadığı kadar çok; geçmiş deneyimlerimize ve cesaretimize yaslanarak bu zam furyasına, bu gençliğimize göz dikenlere hep birlikte dur diyeceğiz.
Akademik yıl henüz başlamadan, kampüsler dolmadan yemekhane ve barınma gibi temel ihtiyaçlarımıza yönelik korkunç zamlar yapılıyor. Olası öğrenci tepkilerine ve protestolarına karşı bir ihtiyat söz konusu olduğunu görüyoruz. Çevrimiçi eğitim tertipleri, zamlar, barınma sorunları derken karşımızda üniversite diye aile birikimini yağmalayan, öğrenciyi bin bir zorluğa sürükleyen toplumsal faydası sermaye çıkarlarıyla ters yüz edilerek eğitim kurumu olmaktan çıkıp bir maliye ve şirket yönetimine dönmüş yönetme stratejileri kurumu görüyoruz.
Üniversiteyi yönetme biçimi olarak kayyım modeli, rejimin tüm yönetme mantığıyla uyumlu hâldeyken okullarımızdaki özelleştirme, zam politikaları ve barınma sorunları da toplumun üzerindeki ablukayla bir ve aynıdır. Hiçbirine katlanmak zorunda değiliz. Okullarımızın dijital altyapıları ve kütüphaneleri son derece zayıfken güvenlik harcamalarına, elektronik sistemlere, şirketlerle ve siyasetçilerle yapılan etkinliklere, davetlere, rektörlere alınan arabalara ayrılan devasa bütçeler karşısında öğrencilerin yemeği ve barınması hiçbir şeydir. Çok açık ki bu temel ihtiyaçlar ücretsiz bir şekilde sağlanabilir, bu kaynaklara sahip olunduğu aşikâr. Ne eğitimiz ne barınmamız ne de beslenmemiz şirket tipi çalışan bu kurumların birer kâr aracı olabilir. Bizler kasa doldurma aracı değiliz, hele müşteri hiç değiliz.
Barınma, ulaşım gibi temel ihtiyaçlarını karşılayamayan, borç içerisinde yüzen, çalışmak zorunda bırakılan öğrencilere son zam haberi İstanbul Üniversitesi’nden geldi. Üniversite yemekhanesinde 6 TL olan yemek %150 zamlanarak 15 TL oldu. İstanbul Üniversitesi’nden saatler sonra Boğaziçi Üniversitesi de yemekhane zammını açıkladı ve yemek ücretine %100 zam yaptı. Bizler, İstanbul Üniversitesi’nin memleketin direniş tarihindeki ateşleyici rolünü biliyoruz. Bu zamların ardı arkası kesilmeyeceği de önümüzde bariz bir gerçeklik olarak duruyor. Şimdi etrafımızdaki bu ablukayı Beyazıt’tan başlayarak dağıtma, bu zamlarla bizleri öğrenci değil, birer müşteri olarak gören kayyımından siyasi iktidarına, taşeronundan üniversite patronuna kadar herkese gücümüzü gösterme zamanı. İstanbul Üniversitesi’nden başlayarak Boğaziçi’ne, Yıldız Teknik’ten ODTÜ’ye… Eğitim, barınma ve beslenme haklarımızı savunmak için mücadelemizi büyüteceğiz. Üniversitedeki sıra arkadaşlarımıza olan sorumluluğumuz kadar bizden sonraki kuşaklara bir üniversite bırakabilmemiz buradaki dayanışmayı ve direnişi büyütmemize bağlıdır. 2019 yılında İstanbul Üniversitesi’nde nasıl kazandığımızı hatırlamalı ve yan yana gelişlerimizle düşmanımızın gözünde aynı korkuyu canlandırmalıyız. Aylarca yemekhanede devam ettirdiğimiz ses çıkarma eylemleri sırasında, boykotlarda üniversite yönetimine de siyasi iktidara da müşteri olmadığımızı göstermiştik.
Dayanışmadan gelen gücümüzle ve birliğimizle İstanbul Üniversitesi yönetimini ve yemekhanesini uyarıyoruz. Bu zamlarla beslenmemiz mümkün değil! Bir yılda resmi enflasyonun iki katı zam yapıp öğrencilerinizin de buna rıza göstermesini bekliyorsunuz. 1250 TL gibi komik bir rakamda kalan KYK bursumuzla iki öğün yemek yediğimizde bir ayda 990 TL ödememiz gerekiyor. Bu durumda en ucuz KYK yurdunu velev ki kazansak ve yerleşsek; burada da barınma ihtiyacımızı koğuş tipi, prizinden yılan çıkan, yemeklerinden zehirlendiğimiz bir yurtta karşılasak 345 TL ödüyoruz. Ve sürpriz son! Ay sonuna kadar cebimizde 5 TL kalıyor. Önümüzdeki dönemde bize reva görülen yaşam 5 TL’nin imkanlarıyla ölçülebilir. Bizler, bu rezil geleceğin kölesi olmayacağız. Kayyımın umursamaz tavırlarına karşı kafasını çevirdiği her yerde karşısına dikileceğiz. Üniversitemizin her köşesinde zamların fahişliğini arkadaşlarımıza anlatmaya başlıyoruz. Duvarlarda, sosyal medyada, açtığınız gazete sayfalarında öğrencilerin direniş çağrısını göreceksiniz. Zamlara karşı direniş zamanı diyen diğer tüm üniversitelerdeki arkadaşlarımızla birlikte mücadelenin imkanlarını yaratmaya başladık. Son zamlarla binlerce öğrencinin beslenme hakkını gasp etmeye kalkanlara karşı her üniversitede her şehirde bir araya gelmeye devam edip üniversiteler açıldığında muhatabımız olan kayyımların, sermayedarların karşısına dikileceğiz. Metnin başında bahsettiğimiz, temel insani haklarımızı elimizden almaya dönük bu kuşatmayı ancak bir araya gelerek yarabiliriz. Tüm kamuoyunu meşru mücadelemizi ve insanca yaşamak isteyen öğrencileri sahiplenmeye çağırıyoruz.