Bu gençlik nereye gidiyor? 1 Mayıs’ta, Taksim’e!

Biz gençliğiz. Yağmurlu bir gecede gökdelenler altında sokakta yatarız. Evimiz olmaz, yurtta yedek sırasındayız. Bize burs çıkmaz. Bankaya ya öğrenci kredisi için sözleşme imzalamaya ya borç ödemeye çağrılırız. Biz eve gelen icra kağıtlarıyız. Uzun yemekhane sıraları, zehirlenme vakaları, altı liralık kahvaltılarız. Dört kişilik odalarda beşinci yatak, geç yapılan ödemede yurttan atılma tehdidiyiz. Disiplin soruşturması, burs kesintisi, uzaklaştırma cezasıyız. Ay ortasından sonra aç yatar, uzun yolları yayan gideriz. Bakiyemiz yetersiz. Biz ikinci öğrenim harçları ve sınav ücretleriyiz. Müfredat dışıyız. Televizyonda yalan, gazete manşetinde hedef tahtasıyız. Bize soru sorulmaz ve konuşmak için el kadırmamız yetmez, sımsıkı bir yumruk olmalıyız. Destûr nayê dayîn ku em bi hin zimanan biaxivin. Biz istatistiğiz, gelir-gider tablosu ve uykusuz geceleriz. İşte de sabahlarız paydos edilmezse, işsiz kalırsak akşama kadar sokaklarda da turlarız. Alamayacağımız malların depo sayımıyız. Servis yaparız, araba yıkarız, kağıt toplarız, okula da gideriz vakit kalırsa. Biz yalnızlık ve kaygı, sebepsiz korku, yalıtılmış öfke, hedefsiz patlamayız.

Duydunuz mu bizi? İşte bunları, hikayemizi bir kez daha anlatmak için geliyoruz yarın. Çünkü direnmezsek kimse bilmez, biliyoruz. Reklam filmlerinde, kampüs tanıtım broşürlerinde ve organize sanayi bölgelerine inşa edilen meslek liselerinin proje görsellerinde görünenler gibi değiliz biz. Kuşağımızın sesini duyurmadan hiçbir yere gitmeyeceğiz.

Şimdi bize biraz zaman, bir de isyan lazım

Çünkü koşmak için önce bağcıklarımızı bağlayacağız, sonrası kolay. Geliyoruz bütün meydanlara! Yasak diyenler hatırlasın, daha önce de geldik. Bu kentlerin parklarında yattık barınma hakkımız için ve metrolarında turnikelerden atladık milyonlar turnikede parasız kalmasın diye. Nöbetler tuttuk adliye önlerinde. Mahkeme kapılarını kırdık, arkadaşlarımızı almak için ve camları da kırdık kimse nefessiz ve umutsuz kalmasın diye. Yollara çıktık gençlere verilmeyen bütçenin hesabını sormaya, önümüz kesilince yoldan da çıktık. Gençlere yolu aç diyen milyonlara güvendik. Geldik İzmir’e, Adana’ya, Amed’e, Samsun’a, Kayseri’ye, Konya’ya… Borç altında ezilen milyonlarca gençle buluşmaya. 

İstiklal’e de çıktık “Enes Kara isyanımızdır!” diye, hatırladınız mı? Bütün ara sokakları ezbere bildik, koşmaya başlayınca kimse tutamadı bizi. Atıldığımız yurtların önünde zıvanadan da çıktık. Bavullar yaktık, kimse karanlıktan korkmasın diye. Binlerle polis yığdılar kampüsümüzün önüne, yine de bastıramadılar bir avuç gencin forum çağrısını. Yüzlerce öğrenci kol kola girince ister üç beş çakal ister bir ordu polis olsun, hükmü kalmadı. Korunaklı villaların önüne de geldik işçilerle, bazen maça gidip slogan yerine tribün marşları da söyledik. Taksim’i kuşattığını zannedenleri kuşattık 8 Mart’larda. Bütün dünyanın polisleri bir araya gelip haykırdı da bizim fısıltımızı bile bastıramadı. Yasaklarsak gelmezler dediler, geldik. Hisar’dan binlerle aktık vapurlara ve onurumuzun yasaklanan bayrağını üniversite kapılarınının üzerinde göndere çektik.

Ve en önemlisini, kimse unutmasın, o günün çocukları olarak biz hiç unutmuyoruz çünkü… Gezi’ye geldik. Milyonlarla. Şimdi on yıllarla cezalandırılan isyanımızın, Gezi’nin çocuklarıyız. Gezi’yi savunuyoruz. Kendini savunan Gezi’yiz. Hiç yasak tanır mıyız? Bir kez daha geliyoruz meydanlara, Taksim’e, Gezi’ye!

Koşalım 1 Mayıs’lara!

Bu 1 Mayıs’a Berkin’i, Ali İsmail’i, Mehmet Ayvalıtaş’ı çağıramıyoruz. 19 yaşındayken polisin kalbinden vurduğu göçmen işçi Ali El Hemdan’ı, Enes Kara’yı, önlem alınmadığı için depremde hayatını kaybeden Ali Çağın Kaygusuz’u, Pınar Gültekin’i, Kemal Kurkut’u, Sibel Ünli’yi, Gülistan Doku’yu da… Kaybettiği babasının hakkını aramak için düştüğü Ankara yolundan dönerken 26 yaşında hayatını kaybeden madencilerin sıra neferi, canımız, Ali Faik İnter’i de çağıramıyoruz. Ama seni çağırıyoruz! Şimdi onların hatıralarını sırtlanarak, coşkuyla, öfkeyle, umutla, heyecanla koşma zamanı. Koş 1 Mayıs’lara, bütün meydanlara, Gündoğdu’ya, Tandoğan’a, Taksim’e! Koşamıyorsan yürü, yürüyemiyorsan ellerini kaldır, bağır, ıslık çal, ses çıkar, bir taş at, bir taş daha…

Üç deyince… Biir, ikii, üç. Koş!
İsyan, devrim, özgürlük!