Dün İştiraki adlı derginin internet sitesinde faaliyetimizin adının geçtiği bir yazı yayınlandı. Baştan söyleyelim bu yazıyı kaleme almamız bir zorunluluktur. Çünkü biz eleştiriyi, öz eleştiriyi, ideolojik mücadeleyi önemseriz. Geliştirici olduğunu düşünür, korumacı refleksif tepkiler vermemeye özen gösteririz. Tabi burada, yapılan eleştiri kadar eleştiriyi yapan özneye de bakarız. Eşitlik anlayışımız gereğince; emek verenle vermeyeni aynı kefeye koymayız, sözlerini eşitlemeyiz. Ancak İştiraki adlı kendinden menkul, en iyi tabirle bir ‘fikir kulübünün’ eleştiri sınırlarını aşan ithamlarına cevap vermek bizim için bir zaruriyet olmuştur. Yazılanlar eleştiri sınırlarında olsaydı bu kendinden menkul fikir kulübünü kale almamız mümkün değildi.
Bahsi geçen çalışmamız, “solcu öğrencilerin okullarını anlattığı” bir çalışma olarak masa başında ortaya çıkmamıştır. Liselilerin dönem başından beri süren YKS mücadelesiyle hemhal olmanın, burada biriken öfkenin ricacı bir yakınmaya değil, militan bir inada dönüşmesine çabalamanın bir sonucu olarak gördüğümüz ihtiyaçtan kaynaklanmıştır. Devlet ve sermaye ilişkisinin liselilerin kendi yaşadığı bir sorunla, milyonlarca öğrenci ve yakınının gözünde teşhir olmasının ardından, bu öğrencileri tercih döneminde de gerek devlet gerek vakıf üniversitelerinin reklam ve yalanlarına mahkum etmemek, bu çalışmanın özünü oluşturur. Böylece, devletin ve sermaye gruplarının piyasacı reklamlarıyla milyonlarca liraya söylediği yalanların karşısına mücadele arkadaşlarının hakiki anlatımını koyma ve biriken gerçek mücadele deneyimini, gençlik hareketi ve nihayetinde devrimci hareketle buluşturma çizgisinin mütevazi adımlarından biridir.
İlgili internet sitesi, “kitleler, kitleler” diyerek soyutlama düzeyinde tespit ettiğini zannettiği, bu topraklarda yaşayan milyonlarca işçi, emekçi, genç ve kadınla temas etmekten öyle acizdir ki, “solcu öğrencilerin tanıtım günleri” diyerek küçümsemeye kalktığı çalışmanın, içinde çalışma yürüttüğümüz genç kesimlere yaptığımız geniş bir çağrı sonucunda bize ulaştırılan kaynaklardan oluştuğunu hayal dahi edemez. Onlar ancak masa başında, kendi kendilerini çağırdıkları toplantılarda, kendi kendileriyle tartışarak retorik ürettiklerinden; geniş kesimlere yapılan çağrılara, solcu/devrimci olmasa da emekçi halkın karşılık verebildiği akıllarına gelmez. Kitleler, hayalimizde hep daha idealize ederek kurduğumuz düşler değil; çağrımızı alan, çağrımıza ses veren, dönüştürmek ve mücadeleye katmak üzere ilişkilerimizi hep derinleştirdiğimiz milyonlarca gerçek, kanlı canlı insandır; bize göre.
Devrimci örgüt, tüm sınıflara gider. Ona benzemek için değil, onu dönüştürmek ve proletarya devriminin dostu, sempatizanı, partizanı yapmak için. Görünen o ki; İştiraki editörlerinin kitlelerle bağı o kadar zayıf ki -bir fikir kulübünden de başka bir şey beklenemezdi- vakıf üniversitelerini sadece zengin çocuklarının gidebildikleri bir yer olarak görüyorlar. Oysa vakıf üniversiteleri Türkiye’de eğitimin özelleştirilmesi sürecinin en önemli taşlarından biridir. Ve artık yüz binlerce emekçi ailenin çocukları borçlanarak buralarda eğitim görmektedir. Gençlik Komiteleri, vakıf üniversitelerini savunduğu için değil orayı da bir mücadele alanı olarak gördüğü için buraları çalışma alanı olarak tarifler. Tıpkı Sultanbeyli’de yaptığı Kent Enstitüleri çalışması ya da Bağımsız Maden İş öncülüğünde Soma Tazminat mağduru işçilerin mücadelesini desteklerken olduğu gibi.
Devrimcilik; örgütlü mücadeleyi, devlete karşı sarsılmaz bir itaatsizliği, anti şovenizmi ve kitlelerin kendi kendini yönetme kapasitesinin kesintisiz şekilde artırılacağı uzun süreli bir çalışmayı gerektirir. Devrimci hareketin olmadığı ve devrimci bir gençlik hareketi yaratmanın devrimci bir hareketin inşasıyla iç içe geçtiği koşullarda, kitlelerle tanışıklıklar ve karşılaşmalar örgütleme, onlar içinde mayalanma, onların derdini ve kavgasını devrimci hareketin derdi ve kavgasıyla mezcetme olmazsa olmazdır. Devrimcilik de bu topraklarda; bu çabalar, bedeller sonucunda tekrar üretilecektir. Bu da yaparak gösterilecektir. Hala eksiktir ve eksiğizdir, yetersizdir ve yetersizizdir ancak ortaya konuşarak hiçbir şey olmayacağı kesindir. Mücadele etmeyenin aklına ihtiyaç yoktur, o zaten çürümüş ve içerilmiştir. Kızıl bayrak orada duruyorsa; yoldaşlarını arıyor diye yukarıdan konuşuluyor ve ithamlar kesiliyorsa; sorarlar “Bayrağa niye sahip çıkmıyorsun?” diye. Fazla söze gerek yok: Bayrağı olmayan ortaya konuşur. Bayrak ülkenin dört bir yanında süren onlarca işçi, kadın, gençlik direnişlerinde elden ele yayılıyor. Ve yine o emekçiler tarafından sermaye ve devletin burçlarına dikilecektir.
Daha önce de sınıf çalışmamıza dair ithamlar içeren bir yazı yayınlayan ve sonra kaldırmak zorunda kalan İştiraki’yi buradan ilk ve son kez muhatap alıyoruz. Kötü bir fikir kulübü olan İştiraki önce işçi ve emekçilerle hemhal olup devrimci bir çabayla kitle çalışmasına girişsin, ondan sonra bayrağa ve devrime dair laf etsin.