Kapitalizmin gelişimi üretim biçimlerini ve emek rejimlerini de tarih boyunca dönüştürmüştür. Kapitalist büyümenin büyüsü her gün kendisini yeniden ve yeniden üretmesinde yatar. Yeni emek rejimlerine karşı verilecek mücadelenin ne olduğu öncelikle bu yeni üretim ve emek rejimini iyi bir şekilde tespit etmeyi gerektiriyor.
Kapitalizmde ana hedef; sermaye ve geliri mümkün olan en yüksek düzeyde artırmaktır. Esasen amaç biriktirmek değil, birikimi hızlandırmaktır. Kapitalizmin ortaya çıktığı ilk iki yüz yıllık dönem ticaret kapitalizmi olarak, 18. yüzyıl sonlarından itibaren yakın bir zamana kadar olan süreç ise sanayi üretimi dolayısıyla sanayi kapitalizmi olarak adlandırılmıştır. Günümüzde ise ana ekonomik faaliyetin sanayi değil, bilgi ve teknoloji üretimi olduğu ifade edilerek enformasyon çağı, post-fordizm, endüstri sonrası toplum gibi kavramlar kullanılmaktadır. Tüm bu süreçler boyunca üretim ve dağıtım biçimleri değişikliğe uğramış, yeni örgütlenme ve yönetim biçimleri ortaya konulmuş ve sermaye emek süreçlerini kendisine göre yeniden biçimlendirmiştir. Gelinen aşamanın hangi kavramsallaştırmayla anıldığına bir önem atfetmiyorum. Ancak mevcut emek sürecinin tahlilinden yeni bir mücadele yöntemi yaratılıp yaratılamayacağını da oldukça önemsiyorum.
Fordist dönemde gerçekleştirilen ayrıntılı iş bölümü Charles Babbage’ın 1832 yılında yayımladığı çalışmasına dayanır. İş çeşitli parçalara ayrılır, parçalara ayrılan her bir iş unsuru vasıf gerektirmez ve basit emek tarafından gerçekleştirilebilir. Basit emeğe ödenecek ücret vasıflı emeğe ödenecek ücretten daha düşük olduğu için, ayrıntıda iş bölümü işletmenin maliyetlerini düşüren bir sistem ortaya koyar. Frederick Winslow Taylor’ın ortaya koyduğu ve Taylorizm ya da bilimsel iş yönetimi adıyla anılan yöntem ise emek sürecinin parçalanması temeline dayanır ve bu temel üzerinde, her bir iş için harcanması gereken ideal birim zamanı ve maliyeti hesaplamaya çalışır. Braverman, Taylor’ın ‘genel olarak işi gerçekleştirmenin en iyi yolunu bulmayı değil, yabancılaşmış emeğin, yani alınıp satılan emek gücünün nasıl en iyi şekilde denetlenebileceği’ni bulmayı amaçladığını savunur. [1] “Taylor’ın üretim süreci üzerindeki kontrolü işçiden kopararak sermayeye kazandırma çabasında üç temel ilkesi vardır:
1-İşçilerin üretim süreci konusundaki bilgisini sermayeye kazandırmak
2-İşin tasarımı ile uygulanmasını birbirinden ayırmak
3- Emek sürecinin her bir adımının yönetim tarafından ayrıntılı olarak planlanmasını ve uygulamanın sürekli olarak kontrol edilmesini sağlamak” [2]
Taylorizm basit emeğin her üretim alanında emeğin temel biçimi hale gelmesini sonuçlar. İşçi üretim bilgisinden soyutlanır, işin tasarımında değil uygulanmasında yer alır ve bilimden kopar. Buna ek olarak taylorizm sendikaların gücünün geriletilmesine ve sendika yapılarının değişmesine de yol açmıştır. Ancak bu yazıda ele almak istediğim asıl konu günümüzde emek sisteminin evrildiği yerdir. Çeşitli yerlerde esnek üretim, güvencesizlik, prekerlik, işyeri hiyerarşisinin yerini network ağlarına bırakması gibi unsurlar üzerinden farklı şekillerde incelenmiş bu emek sürecinin belki de en önemli noktası sanayi kapitalizminde fordizmin ve taylorizmin öngördüğü sistem belirli bir rutine dayanıyorken “günümüzde toplum, daha esnek kurumlar oluşturarak, rutinin yol açtığı kötülükleri yok etmenin yollarını arıyor. Ancak esneklik uygulamaları çoğunlukla kişiyi eğen güçler üzerinde yoğunlaşır. ” [3]
Esneklikten kasıt; değişen koşullara uyum sağlayarak, değişikliklerden minimum zarar görmektir. Eski yönetim biçimlerinin belirli bir rutin gerektirdiği açık; ancak esnek çalışma koşullarının işçileri görece özgürleştirecek koşulları yaratmadığının da kabulü gerekiyor. Esneklik arayışı yeni ‘iktidar ve kontrol yapıları üretti.’ [4] Richard Sennett, Karakter Aşınması adlı eserinde yeni kapitalizmde işin kişilik üzerindeki etkilerini incelemiş ve esneklik biçimlerinde gizli olarak var olan iktidar sistemini üç ögeye dayandırmıştır. Bunlar;
i) Kurumların kökten dönüşümü,
ii) Üretimde esnek uzmanlaşma ve
iii)İktidarın merkezileşme olmadan yoğunlaşmasıdır.
Buna göre; bürokratik rutini ortadan kaldırmak isteyen esneklik arayışı, kurumları kesin ve geri dönülmeyecek şekilde dönüştürmeyi amaçlar. Rutin çalışma koşullarında var olan bugün ile gelecek arasındaki süreklilik tamamen bozulur. Dolayısıyla söz konusu değişim işçinin zaman algısı üzerinde etkiler yaratan bir değişimdir. Bu değişime yönelik olarak günümüzde fordist sistemin örgütlenme biçiminde görülen hiyerarşi piramidi terkedilmeye başlanmış, onun yerine gevşek networklere dayanan yönetim anlayışı benimsenmiştir. Bu anlayışın sağladığı gevşeklik ve sistemin piramidal hiyerarşiye nazaran bütünsel bir düzeninin olmaması, sistemde değişiklik yapmayı ve sistemin bir parçasını diğerlerine zarar vermeden çıkarmayı imkanlı hale getirir. Kurumların dönüştürülmesine ilişkin olarak işçilerin performanslarının gözlemlendiği yazılım programları aracılığıyla şirketler bünyelerinde yapılanmaya giderek hangi işçilerin çıkarılacağını veya hangi bölümlerin kapatılabileceğini görmektedirler. Bu işten çıkarmalar sonucunda şirkette kalan işçiler içinse iki şey söz konusu olur: Eskisine nazaran daha fazla görevle yüklenirler ve olabildiğince az sayıda yöneticinin ve çok sayıda işçinin varlığı sağlanır.
Üretimde esnek uzmanlaşma ise fordist sistemdeki üretim anlayışının tam karşıtıdır. “Basitçe ifade edersek, esnek uzmanlaşma piyasaya daha çeşitli ürünleri daha hızlı biçimde ulaştırmak demektir.” [5] Dolayısıyla esnek uzmanlaşma kurumların iç yapısının tüketici taleplerine ve piyasaya göre değiştiği, bunun nihayetinde de işçiden istenen günlük görevlerin değiştiği bir süreci doğurur.
Merkezileşme olmaksızın yoğunlaşma ile ifade edilmek istenen; esneklik anlayışıyla işyeri örgütlenmelerinde alt kademe çalışanların daha özgürleştirilmediği, aksine şirketlerin kurumsal yapılandırmalarında yani işten çıkarmalarında kullandığı yazılım programlarıyla yaptığı gibi işçilerin tüm emek sürecine hiçbir gizlilik bırakılmaksızın üst kademeler ve kapitalist tarafından hakim olunduğudur. Dolayısıyla esnek çalışma koşulları olarak sunulan şey istikrarsız ve güvencesiz bir network ağı yaratır ve bir kurumun üstten alta doğru kolayca reorganize edilebilmesine ve kapitalistin emek sürecindeki iktidarını ve hakimiyetini olabildiğince güçlendirmesine neden olur. Hiyerarşi yok edilerek emir-talimat ilişkisine gizil bir görünüm verilmiş ve kapitalistin emek süreci üzerindeki iktidarının netliği ortadan kaldırılmış ancak bu de-bürokratizasyon organizasyonun yapısını daha dolambaçlı hale getirmiştir. İktidar hem amorf hem de fordist sistemdekinden oldukça güçlü bir şekilde çalışma sürecine hakim olmuştur.
Tüm bu esnek koşullar üretim sürecine etkide bulunduğu kadar işçinin kişiliğine de etkide bulunuyor. Şirketlerin yapılanma süreçleriyle işçiler her an kendilerinden vazgeçilebilecek hale getiriliyor, işyerindeki işçilerin birbirlerine ihtiyaç duyması engellenerek işçiye güvensizlik zerkediliyor. Dolayısıyla işçi bu koşulların sonunda bireyselliğine çekilme refleksi gösteriyor ve dünya ile olan ilişkisini soyut ve tikel bir konumdan ele alıyor. Esnek çalışma koşulları bu yönüyle sendikalara ve işçilerin örgütlenme yönündeki iradelerine balta vuran bir hal alıyor.
Esneklik anlayışına karşı verilecek mücadelede tam bu noktada işçileri birbirlerine karşı kaygılanabilir hale getirecek devrimci sendikal bir faaliyet önem kazanıyor. Salt ekonomist bir anlayışla yapılan bir faaliyeti değil, işçilerin esneklik dolayısıyla uğradığı kişilik erozyonunu ortadan kaldıracak ve bunu yaparken sınıf bilincini yeşertecek, sınıf bilincini bizzat işçilerle kurulan organik bağdan yeşertecek bir faaliyeti kastediyorum. Bunun temel direklerinden biri işçilerin kurduğu ve yönetiminde yer aldığı organizasyonların oluşturulmasıdır. İşçilerin kendi sözünü söylemesi ve yeni mücadele zeminleri yaratması, işçilere götürülecek siyasete içkindir; bu yönüyle yürütülmesi gereken faaliyet, talepkar ve düzeniçi sendikal faaliyetten ayrılır. Başka bir ifadeyle işçilere siyaset götürülebilmesinin önkoşulu işçiyle organik bağ kurulabilecek mekanizmalar yaratmaktır ve bu organik bağ için bu yapılarda işçinin rahatça kendini ifade edebilmesi imkanının sağlanması gerekir. Bu tür bir faaliyet ne işçilerin çıkarlarının burjuvazinin çıkarlarına taban tabana karşıt olduğunu gösterme olanağını yitirmek olacaktır ne de toplumsal çelişkilerin körletilmesine hizmet edecektir. Elbette bu tür yapılanmalara gidilse dahi devrimci bir programatik gözetilmediği müddetçe yapılan faaliyet dar sendikal bir faaliyete ve tedrici kazanımlar elde etmeyi amaçlayan liberal bir işçi hareketine dönüşme tehlikesini barındırmaktadır. Bu yüzden yürütülen faaliyetin hedefinin işçileri sosyalist hareketin bir parçası haline getirmek olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır.
Kaynakça:
[1] Harry Braverman, Emek ve Tekelci Sermaye, Kalkedon Yayınları (2008), s.109
[2] Sungur Savran- Yalın Üretim ve Esneklik: Taylorizmin En Yüksek Aşaması, Devrimci Marksizm, s.142
[3] Richard Sennett- Karakter Aşınması, Ayrıntı Yayınları (12.basım,2017), s.49
[4] Richard Sennett- Karakter Aşınması, Ayrıntı Yayınları (12.basım,2017) s.51
[5] Richard Sennett- Karakter Aşınması, Ayrıntı Yayınları (12.basım,2017) s.55