Ege Üniversitesi uzunca bir süredir siyasi iktidar ve onun işbirlikçileri eliyle abluka altında. Abluka ile absürtlük arasında ise sıkı bir bağ var. Öyle ki Ege Üniversitesi gündeme -özellikle son iki yıldır- bilimsel çalışmaları ile değil üniversite bileşenlerine yönelik ‘yaratıcı’ baskı yöntemleri ile giriyor.
Çimlere oturup kitap okumaktan, balon asmaktan, şarkı söylemekten tutun da topluca yürümeye soruşturma açan, psikoloji öğrencilerinin ‘’Freud’la beş çayı’’ etkinliğine özel harekat gönderen, üniversite girişlerine hapishane turnikeleri yerleştiren, üniversite topluluklarının etkinliğine özel güvenlikleri saldırtan, öğrencilerini 6 aydan 3 yıla kadar üniversiteden uzaklaştıran bir kamusal alan Ege…
Ege yönetimi ülke tarihindeki ilklerine son günlerde bir yenisini daha ekledi. Erdoğan tarafından atanarak rektörlüğe gelen Necdet Budak vitesi biraz daha büyüterek Bornova İlçe Emniyet Müdürü Ramazan Çankaya’yı üniversiteye emniyet müdürü olarak tahsis ettiğini duyurdu.
Üniversiteler emperyalizm dönemine girildiğinden bu yana bilim yuvası olma özelliğini yitirirken, bizim gibi ülkelerde ise hapishane olma yolunda hızla ilerliyor. Öğrencilik bilgisayar formatlamaktan farksızlaşırken, akademik yapı usta-çırak ilişkisi biçimine getiriliyor. Düzenin ihtiyacı gereği bizim gibi ülkelerde üniversiteler, emperyalist ülkelerde geliştirilen bilimsel bilgiyi teknolojiye dönüştürme işlevi görüyor.
Bu sürecin mahkûmları olan gençlik ise geleceğini kurabilmek için sınavlarla, dershanelerle, kurslarla, diplomalarla, sertifikalarla oyalanıyor. Aynı zamanda yaşamının en verimli döneminde düzenin sopasını an be an ensesinde hissediyor.
Kayyum rektör Budak ise bu süreçteki eksiklikleri tamamlamaya çalışıyor. Hapishaneleri yönetmek için nasıl gardiyanlara ve güvenlik güçlerine ihtiyaç varsa Ege Üniversitesi’nde de özel güvenliklere ve emniyet müdürlerine ihtiyaç var diyor.
Ne de olsa ülkede aynı zorbalıkla yönetiliyor!
Peki, gerçekten yönetiliyor mu?
Bunun cevabını burada uzun uzun anlatmanın anlamı yok. Yazıyı okuyanlar da ülkeyi yönetenler de durumu iyi biliyor. Ekonomik ve siyasi kriz atbaşı gidiyor. Ülke her geçen gün bir çöküşe doğru sürükleniyor. Başta olanlar yönetemiyor. Ayaklar ise isyan dalgasını günbegün büyütüyor.
Bu yüzden zorbalık sürekli olarak arttırılıyor. Dağılmanın önüne geçmek için her şey tek merkeze toplanıyor. Ülke genelinde bu Erdoğan’da simgeleşiyor, OHAL ve KHK’lar ile şekillendiriliyor. Sivri zekâ kayyum rektörler ise ‘’başkancık’’ olma gayesiyle sahibini izliyor.
Hapishaneler kaçmakla değil yıkmakla biter!
Kanun hükmünde rektör Budak bu haliyle Ege’yi yönetemez.
Üniversiteye atadığı emniyet müdürü ise gelecek kaygısıyla boğuşan, toplumun her alanında yok sayılıp sindirilen kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan gençlikle baş edemez.
Biz örgütlü, bilgili ve disiplinli bir hale gelirsek üniversiteler sermayenin çıkarlarına göre yönetilemez.
Yeter ki isteyelim ve bu özgürleşme mücadelesinde yerimizi alalım…