Salgının bize söylediklerini işitmek istiyor muyuz? – Dr. Erdoğan Özmen

Görsel Pinterest'ten alınmıştır. (https://tr.pinterest.com/pin/846676798684231668/)

Freud, “Rüyaların Yorumu” (1900) adlı eserinde dokunaklı bir rüyadan söz eder. “Baba, görmüyor musun yanıyorum?”: “Bu örnek rüyanın ön hazırlıkları şöyleydi: Bir baba çocuğunun hasta yatağı başında günler ve geceler boyu beklemişti. Çocuk en nihayetinde öldükten sonra, biraz uzanmak için yan odaya geçer, ama çocuğun uzun mumlarla çevrili cesedinin konduğu odayı yattığı yerden görebilmek için kapıyı açık bırakır. Çocuğun başında beklemesi için tutulan yaşlı bir adam da dualar mırıldanarak cesedin yanında oturmaktadır. Baba, bir-iki saatlik uykusunda şöyle bir rüya görür: çocuk onun yatağının yanına gelmiş, onu kolundan yakalayıp suçlarcasına “Baba, görmüyor musun yanıyorum?” diye fısıldamaktadır. Uyanır, yan odada parlak bir ışık görünce hemen oraya koşar ve görür ki yaşlı adam uykuya dalmış ve sevgili evladının cesedinin sargıları ve kollarından biri, üzerlerine düşen bir mum yüzünden yanmıştır.”

Freud, söz konusu rüyaya ilişkin kendi standart rüya açıklaması/yorumu, yani rüyaların bilinçdışı bir isteğin doyurulması ve uykunun bekçileri olduğu tezleri çerçevesinde oldukça basit açıklama sunar: uyuyan kişi ansızın bir dış müdahaleye, gerçeklikten gelen bir uyarıma (sıcaklık artışı, ateşin parıltısı, duman kokusu) maruz kalır ve hem uykusunu uzatmak hem de çocuğunu bir süre daha canlı olarak görmek için gerçekliğe uyanmak yerine uykusunu uzatmıştır.

Lacan, buna tamamen zıt bir yorum ileri sürer: Babanın uykuyu sürdürme isteğini kabul ettiğimize göre onu uyandıran ne olmuştur diye sorar. Bunun rüyanın içindeki başka bir gerçeklik olduğunu düşünür. Çocuğun onu kolundan yakalayarak fısıltıyla sormasında (“Baba, görmüyor musun yanıyorum?”), bu aşırı jestte çoktan var olan bir şeydir bu. Onu uyandıran şey, çocuğun ölümündeki mesajla yüzleşmemek, onu bilmeme, cehaletini sürdürme arzusudur. Kendini bu korkunç, dayanılmaz, dehşetli rüyayla duyuran arzusunun Gerçek’inden kaçmak için kendi eski, normal gündelik gerçekliğine uyanır, oraya kaçar.

Ya bu salgınla -hiçbir veçhesini ve sonucunu ıskalamadan- her anlamda yüzleşmeyi, karşılaşmayı göze alacak, aynı ciddiyetle sonuna kadar gitme cesaretini göstereceğiz ya da kendi eski hayatlarımıza dönmeyi, eski sıradan ve normal gerçekliklerimize bir an önce kavuşmayı seçeceğiz. Yeryüzündeki biyoçeşitliliği, diğer türleri, ormanları, nehirleri yok ederek hareket eden, her şeyi alınır satılır bir ürüne indirgeyen, korkunç eşitsizlikler üreten bu canavarımsı tüketim/sermaye/meta uygarlığı yeni salgın ve felaketleri tetikleyene ve küçük bir azınlık dışında hepimizi yine korunmasız, korku içinde, ortada ve çaresiz bırakana kadar…

* Yazı, yazarı Psikiyatri Uzmanı Dr. Erdoğan Özmen tarafından yayımlanması için Bilim ve Sağlık Komitesi’ne iletilmiştir.