Geçtiğimiz hafta Pazar günü, 12 Aralık’ta, barınamayan, geçinemeyen, kampüse adımını atmadan borçlandırılan, üniversite okurken işçi olan ama mezun olunca işsiz kalan, çalışmak zorunda olduğu için nitelikli eğitim alamayan yoksul milyonlar için Ankara’ya doğru yola çıktık. Bizler daha yola çıkmadan, hukuki niteliği anlaşılmaz ama derdi ülkenin kısa tarihinden öğrendiklerimizle beraber epey anlaşılır bir ‘uygun görülmemiştir’ kararı yayınlandı. Sonra otobüsler yola çıkış anı itibariyle takip ve taciz edilmeye başlandı. En nihayetinde Ankara girişinde, 3 otobüs, 70 genç, otobanın iki ayrı noktasında geniş polis barikatları ile karşılandık ve gözaltına alındık.
Karakola götürülürken dahi kent merkezine sokulmadık. Serbest bırakılmış olmamıza rağmen polis araçları eskortluğunda zorla il dışına çıkarıldık. O gün Ankara’da bizi bekleyen ve programladığımız gibi eylemi yapmak isteyen arkadaşlarımızla beraber, il sınırından kent merkezine yürümeye çalışırken 100’e yakın öğrenci gözaltına alındık.
En özetlenebilir ifade ile söylemek gerekirse, bu ülkenin iktidarı bir grup gence bu ülkenin başkentini yasakladı. İşin buraya kadar olan kısmıyla ilgili elbette yapılabilecek ilk değerlendirmeler ‘hukuk’ anlatarak yapılabilir. 2911 Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Kanununun iktidar tarafından yıllardır, neredeyse her gün olduğu gibi 12 Aralık’ta da biz gençler aleyhine ihlal edildiği, sırf yolda olduğumuz için Ankara girişinde gözaltına alarak bırakın örgütlenme ve protesto hakkımızı aynı zamanda seyahat özgürlüğümüzün de gasp edildiği söylenebilir. Bunlar şüphesiz doğrudur ve bu ülkenin yönetenleri kendi hukukları kapsamında bir kez daha suç işlemiştir.
Ancak asıl olarak, bundan sonraki planlarımızda zihnimizi berraklaştırmak adına birkaç şeyi tekrarlamak gerekiyor. Çünkü ülkenin son birkaç yıllık öğrenci gençlik eylemliliklerinde parça parça tespit edilmiş, herkes tarafından gözlemlenir bu birkaç şey 12 Aralık’ta ve Barınamıyoruz Hareketi’nin üç aylık kısa tarihinde özetlenebiliyor.
Bunlardan ilki iktidar açısından bir değerlendirmeyi gerektiriyor. Öğrenci gençliğin, üretim ilişkilerine tam dahil olmayan, dinamik, hızlı karar alabilen yapısı nedeniyle durağan toplumsal kesimleri harekete geçirme kabiliyeti ve potansiyeli onların sermayenin ve sermaye devletlerinin temel korkularından biri olmasına neden oluyor. Elbette neden engellendiğimize dair çok şey söylenebilir ve gerekçeler rejim tespitleriyle de açıklanabilir ama bu yeterli olmayacaktır. Öte yandan kabaca olması pahasına bizim gelecek planlarımızda işlevsel bir durum tespiti olabileceği için AKP açısından da söz konusu korkudan bahsetmek gerekiyor. Çünkü bu potansiyel, ekonomik bir çöküşün yaşandığı, öfkenin toplumsal olarak yaygınlaştığı, AKP’nin bu kırılgan döneminde onlar için göze alınamaz bir risk gibi görünüyor. Barınamıyoruz Hareketi de, bizi karakola götürürken dahi kent meydanına almayacak kadar yüksek bir çabaya ve 100 öğrencinin gözaltına alınmasına rağmen “Gençlere yolu aç” diyen, onları takip eden, destekleyen, kendi hayatının hesabı için de oraya gittiğimizi bilen ve öfkesini bizimle beraber taşıyan on binlerce insanla beraber bu potansiyeli fiile dönüştürebilecek hareketlerden biri olduğunu ispatlıyor.
Ve elbette uygun görülmeme kararına, gözaltı ihtimaline, bütün engellemelere rağmen kilometrelerce yol aşan, kent merkezinde sıkı polis takibine rağmen yine de eylem yapabilen gençliği konuşmak gerekiyor. AKP’den öncesini hatırlamayan bir neslin bu iradesini, birbirleri ile neden/sonuç ilişkisi kurulabilen kaynaklarını ve arayışını üç madde ile temize çekmek yararlı olabilir:
Bir; yaygın sonuçlarını görmeye başladığımız neoliberal dönüşümün Türkiye açısından AKP’nin son beş-altı senesi ile birlikte daha da yoğunlaşan ortaklığının yarattığı ağır sonuçlar nedeniyle sınıf atlama hayalleri kalmayan, emeklilik tazminatı ile ailelerine eskiden olduğu gibi ev alma ihtimalinin dahi olmadığını görebilen, hayatı boyunca susturulmuş, üniversitesi çürümüş, daha öğrenciyken işçileşmiş, elindeki paranın da diplomasının da değeri olmadığını bilen ve üniversiteye gelince de insanca kalacak bir yer bulamayan gençlik geleceğini elinden alanlara karşı çok öfkeli.
İki; gençlik artık gözaltı ve tutuklamalardan eskisi kadar korkmuyor. Boğaziçi direnişinde 1000 öğrenciyi gözaltına alıp, 13’ünü tutuklayanlar, kendileri açısından çok işlevsel bir baskı yöntemini ‘olağanlaştırabileceklerini’ hesaba katmadı. Elinde kalan, kaybedebileceği çok az şey ile normalleşen saldırı ihtimali arasında olası yaşayabileceklerini bir teraziye koyan gençlikte ‘artık yeter’ hissiyatı ağır basıyor.
Üç; gençlik en azından protesto edebileceği bir fırsat arıyor. Düzen içi siyaset, her gün gördükleriyle giderek biriken öfkesini karşılayamıyor; düzen dışı kitlesel, görünür bir alternatif de bulamıyor. Sadece bir şekilde bu öfkeyi göstermek isteyenlerle, bütün sistemi alaşağı etmek isteyenlere kadar geniş bir yelpazede düşünebiliyor, bazı noktalarda ayrılabiliyor ama en azından sorumluların karşısında taraflaşma ortaklığında buluşuyor. Barınamıyoruz Hareketi birbirinden dağınık şekilde sürekli öfkelenen fakat bireysel tepkiselliklerin dışına çıkamayan gençliğin bu ortaklıkla organize olabilmesine dair bir fırsat; uzlaşmaz, bağımsız ve kurucu, ‘hareketlerin hareketi’ olan bir gençlik hareketi için bir akıl yürütme ve eylem yöntemi sunmayı amaçlıyor.
Son olarak; biçimleri ve talepleri farklı şartlar nedeniyle Türkiye’ye tam olarak benzemese de Brezilya’daki Evsiz İşçiler Hareketi’nden, Amerika’daki kira grevlerine, Almanya’da hükümete reform yaptıran hareketle, Yunanistan’daki işgal mahallerine kadar dünyanın dört yanında ‘barınamıyoruz’ çığlığı yükseliyor. Sermaye devletleri barınma sorununa ve şu an yaşadığımız bütün ağır koşullara dair manipülatif şekilde bir kriz tanımı yapıyor. Bu tarifle duruma bir geçicilik atfediyor ve çoğu zaman çözüm için beraberlik illüzyonu yaratmayı hedefliyor. Bütün dünyada doğanın ve insanlığın bütün kaynaklarını, yaşamı emeği ile var edenlerin hayatlarını yağmalayarak var olan neoliberal düzende en temel ihtiyaçlarımızı, insanca barınma koşullarımızı dahi karşılayamamanın istisnai veya geçici bir dönem değil, bu düzenin sürdürülebilme koşulu olduğunu Brezilya’da 1974’ten beri örgütlenen Evsiz İşçiler Hareketi dahi tek başına ispatlıyor ve dünyadaki diğer örnekler Türkiye’de de sorunların yoksul milyonlar için derinleşerek süreceğine ve hazırlıklı olmamız gerektiğine işaret ediyor.
Hazırlanıyoruz. Ankara’ya giderken bir yolu, bir eşiği aştık. Şimdi genelde dünyada, özelde Türkiye’de gördüklerimizle, kendi edindiğimiz deneyimlerle, Barınamıyoruz Hareketi’nin gösterdikleriyle, gençliğin kendi gücüne ve bize güvenenlere dayanarak, devrimci bir perspektifle asıl yolumuzda daha güçlü yürüyoruz. Hızla ama bilinçli bir sükunetle koşarak düzenin güncellenen saldırıları karşısında ufkumuzu yetişilemez kılmaya niyetleniyoruz. Hareket ediyor ve doğruyu da yanlışı da hareketle ve hareket içinde öğreniyoruz. Aklını ve stratejisini bu biçimde var eden yaygın bir kitlesel gençlik hareketi yaratmak için coşkuyla, kararlılıkla ve dirençle çalışıyor ve herkesi açık bir davetle bu ülkenin yoksul milyonları için birlikte çalışmaya çağırıyoruz.
* Bu yazı şurada yayınlandı: